Hazret-i Adem’den kıyamete kadar, bütün zamanların en dehşetlisi olan ‘ahir zaman’da yaşıyoruz.
İyi ve kötü karşı karşıya gelmiş durumdadır. İnsanlığın yaratılışında başlayan bu sürecin kıyamete kadar hız kesmeden devam edeceği ise ayrı bir vakıa...
İman-küfür, hayır-şer, sıdk ve kizb gibi birbiriyle kabil-i iltiyam olmayan şeylerin bir arada pazarlandığı böyle dehşetli bir zamanda, Allah’a hakikî kul olma yolunu tutmak gerekir.
Dehşetli savaşlar elbette ki azim ordular ve ustaca taktiklerle kazanılır. İnsanlık tarihinde tek başına savaşıp büyük zaferler kazanan bir kişiyi tarihler kaydetmiyor. Yaratılış âleminin medar-ı iftiharı olan Hz. Muhammed (asm) bile Kur’ân ve İslâmiyet dâvâsını dünyanın yedi iklim ve kıt’asına, her biri beşerin yıldızları olan sahabelerden meydana gelen azim cemaatinin şahs-ı manevî ordularıyla ulaştırmıştır.
O yüce Resul (asm) bu manada “Düşmanın silâhıyla silâhlanınız” diye emrediyor. Ehl-i dalâlet ordularının komite ordularıyla hücum ettiği bir zamanda, eh-i imanın da bu dehşetli hücumlara tek başına karşı koyması kolay değildir. Çünkü içinde bulunduğumuz ahir zaman şahıs zamanı değil, şahs-ı manevî zamanıdır. Bu yüzden, mesleği ve meşrebi ne olursa olsun, her ehl-i iman, hedefi doğru İslâmiyet ve Rıza-yı İlâhî olan meslek, meşrep ve topluluklardan meydana gelen ve bir şahs-ı manevî teşkil eden cemaatlerin faaliyetlerine taraftar olmalıdır.
Bu ölçüler içinde, “cami cemaati dışındakilerin ne gereği var vb.” iddialarda bulunmak, her gün her Müslümanın defaatle okuduğu (Rabbim beni, annemi babamı ve bütün mü’minleri affeyle. (İbrahim Sûresi Âyet: 41) sırrına muhaliftir.
Bir asra yaklaşan ömründe, Kur’ân ve İslâmiyet dâvâsında, bir peygamber varisi olan Bediüzzaman, cemaat halinde Kur’ân ve İslâmiyete yapılan dehşetli hücumları bertaraf çaresini şöylece özetler:
“Aynen öyle de, ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet, bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle, cemiyet ve komitecilik mayasıyla bir şahs-ı mânevî ve bir ruh-u habîs olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor. Ve avâmın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an’aneyle gelen hissiyat-ı mütevâriseyi yandırıyor. Herbir Müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya meyusâne çabalarken, Risale-i Nur Hızır gibi imdada yetişti. Kâinatı ihata eden son ordusunu gösterip ve ondan mukavemetsûz maddî, mânevî imdat getirmek hizmetinde harika bir emirber nefer olarak Âyetü’l-Kübrâ Risalesi’ni İmam-ı Ali (ra) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş. Temsildeki sair noktaları tatbik ediniz, ta o sırrın bir hülâsası görünsün. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s: 63)
Rabbim bizleri iman ve Kur’ân dâvâsının kara sevdalısı olarak muvaffak ettiği kullarından eylesin. Amin.