Zor seçim geçti. Fırtınası da geçmek üzere.
Şimdi sağduyu ile bazı tahliller yapılabilir.
1. Propaganda süreci hakkında…
Muktedirler, aslında olmayan, ama varmış gibi yaptıkları bir “kurtuluş savaşı” korkusunu kullandılar. İktidarın bekasını devletin bekasına ve devletin bekasını da milletin ve vatanın bekasına dönüştürmeye çalıştılar. Ama bu hileli söylem tutmadı.
Birilerinin şimdi yaptığı tevilin aksine Güneydoğu’da kimin, neden, nereye oy verdiği hususu da beka meselesi ile ilişkilendirilemez. Zira beka sorunu Güneydoğu sorunu idi ise, neden yıllardır bu meseleye beka meselesi denmezken şimdi bu seçimde böyle dendiğini de izah edecek birileri lâzım.
2. İttifaklar meselesine gelince…
MHP’nin AKP’lileştiğini sananlar ve AKP’yi de demokrat sananlar seçim sürecinde yanıldıklarını daha net anladılar. Hele o akşam balkonda tek adamı görünce…
Bu safdil iyimser dostlar AKP-MHP ilişkisinde gördüler ki ne Demokratlar var ortada ve ne de “milletçilerin Demokratlara iltihakı” hali.
Aksine, Demokrat zannettikleri AKP, MHP’ye iltihak ve hatta inkılâp etti.
3. Seçim ve sistem değerlendirmesi hakkında…
Büyük sayılar kanununun seçimlerde de geçerli olduğunu bile bilmeyen çakma uzmanların yorumlarını dinleyip okuyanların kafası her halde iyice karışmıştır. Haklılar.
Seçim-sayım ve sonuç birleştirme sistemimiz bilgisayardan ibaret olmadığı gibi, manipülasyonlara açık merkezî bir kontrol mekanizmasına da bağlı değildir.
Seçim günü, sandık kurullarındaki görevliler ve hâkimlerin başkanlığındaki il ve ilçe seçim kurulları halkı temsil eder. O gün sandığı halk doldurur. Sayımı halk yapar. Bilgi aktarmayı halk yürütür. Mazbatayı devlet değil halk verir. Zira o gün halk bizzat devlettir. Hakem de seçim kurulları ve hâkimlerdir.
4. Seçim hileleri meselesi hakkında…
Seçimde halkın hangi kesimi sandığa ne kadar sahip çıkarsa o kesim açısından o kadar doğru sonuç ortaya çıkar.
Yine bu sebeple herkes bilir ki, bir sandıkta oy çalınıyorsa, olsa olsa sandık kurulunda temsilcisi bulunmayan partilerin oyları çalınır. Bu çalma işini sandık kurulunda üyesi bulunan partilerin temsilcileri elbirliğiyle yapar. Onlar da çaldıklarını, “sahipsiz malı birlikte bulanların bölüşmesi” gibi bölüşürler.
Bir sandıktaki hile diğer sandıkları etkilemez. İtirazlar üzerine görülür ve düzeltilir.
Bir ilçedeki hile ya da hata diğer ilçelere sirayet etmez. Yeniden sayımla hata görülüp giderilir.
Bir ildeki hatalı sonuç o ile münhasırdır.
Dolayısıyla bir seçimde büyük hileler yapıldığının söylenebilmesi için bütün sandıkların gizlice açılıp sayılmış olması ve birleştirmenin de gizlice yapılmış olması gerekir.
Oysa biliyoruz ki “gizli oy, açık tasnif” cini şişeden 1950’de çıktı ve bir daha girmez.
5. Dışarının etkisi meselesine dair…
“Yabancı” devletlerin ve uluslar arası örgütlerin seçimlerimizle ilgili gözlem ve tavsiyelerini “düşmanın müdahalesi” gibi görüp göstermeye kalkan zavallılara ancak gülünür.
Elbette ülkemizin ve devletimizin dış düşmanları vardır, ama onların hiçbiri “seçim sisteminizin sağlıklı şekilde işlemesini ve demokrasinizin gelişmesini istiyoruz” demez. Zira bizim düşmanlarımız demokrasimizin de düşmanlarıdır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bize “daha demokratik bir sisteminiz ve işleyişiniz olmalı” diyen ve bunun için bizi teşvik eden dostlarımız var.
Bu dostları düşman belletmeye kalkanlar da var. Ama bunlar ne bizim, ne de demokrasimizin dostu değildir.
6. Ve medyanın hal-i pürmelâli hakkında…
Devletin Anadolu Ajansı’nın ve muhalifiyle muvafığıyla tüm medyanın itibarını kaybettiğini ve seçim ve sayım günlerindeki sınavdan sıfır çektiğini bilmeyen kalmamıştır.
Bize yeni bir basın lâzım… Acilen!
Nerede bu memleketin hür müteşebbisleri?