"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Musîbetlerin verdiği mesajları doğru okuyabilmek

Ahmet ÖZDEMİR
08 Ağustos 2015, Cumartesi
Hayatta deprem, sel, kuraklık ve yangın gibi pek çok musîbetle karşılaşırız.

Kâinatta hiçbir şey tesadüfen olmadığına göre musîbetlerde de tesadüfe yer yoktur. Bunların da insana bakan yönleri vardır. Allah nimetlerini hem “genel”, hem “kişiye özel” gönderdiği gibi; musîbetleri de hem “genel”, hem de “kişiye özel” göndermektedir. Kul bu musîbetlerden kendine gönderilen mesajları doğru okursa, istikametini kolayca bulur.

Günümüzde tahmin etmediğimiz pek çok cinayet işleniyor. Bu cinayetler yüzünden umumî musîbetler geliyor. Elbette zalimler zulümlerinin cezasını dünyada olmasa bile ahirette görecekler. Peki, zalimler bunca zulmü işlerken onları seyreden insanların bunda bir hissesi yok mudur?

Bediüzzaman, bu soruyu şöyle cevaplandırır: “Umumî musîbet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eşhâsın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla mânen iştirak eder, musîbet-i âmmeye sebebiyet verir.” (Sözler, s. 158)

Umumî musîbetler çoğunluğun hatasından ileri gelir. Hâlbuki bir Müslüman bir kötülük gördüğü zaman onu eliyle veya diliyle düzeltmeye çalışır/çalışmalı. Bunları yapamadığı zaman da kalben buğz eder. Dünya üzerinde yaşayan insanların, özellikle ehl-i imanın hangi fiilleri Allah’ın hoşuna gitmiyor? 

Musîbetlerin tabiata, tesadüfe verilmesiyle insanlar müthiş bir ümitsizliğe kapılır. Bu insanları işlediği günahlarından dolayı musîbetlerle uyardığını düşünmek doğru olmaz mı? 

Bediüzzaman deprem konusundan hareketle şöyle der:

“Öyle hâdiseler, bir Hakîm-i Rahîmin emriyle ehl-i imânın fânî malını sadaka hükmüne çevirip, ibkà etmektir ve küfrân-ı nimetten gelen günahlara keffârettir.

Nasıl ki bir gün gelecek, şu musahhar zemin, yüzünün zîneti olan âsâr-ı beşeriyeyi şirkâlûd, şükürsüz görüp çirkin bulur. Hàlık’ın emriyle büyük bir zelzele ile bütün yüzünü siler, temizler. Allah’ın emriyle, ehl-i şirki Cehenneme döker; ehl-i şükre, ‘Haydi, Cennete buyurun’ der.” (Sözler, s. 157)

Belki bize musîbet gibi görülen olayların arkasında nice hikmetler saklıdır? O tür olaylar sayesinde mü’minlerin fani malı sadaka hükmüne geçmekle ebedîleşir ve işlediği günahlarına da keffaret olur. Allah bize her gün, hatta her an sayısız nimetler vermekte ve rahmetler yağdırmaktadır. Nimetlerin ve rahmetlerin fiyatı, şükürdür. Biz şükrü hakkıyla yerine getirebildik mi?

Yeryüzünde işlenen ve işlenmekte olan zulüm ve tahribat, küfür ve isyan ile insanlık tokada kendini tam lâyık hale getirdi ve dehşetli tokatlar yedi. Bu tokatlardan insanların elbette bir parça hissesi de olacaktır.

Bir Hadîs-i Şerifte şöyle buyurulur: “Hattâ deniz dibindeki balıklar dahi günahkâr ve zâlimlerden şekvâ ediyorlar ki, onların yüzünden yağmur kesilir, hattâ bizim de nafakamız azalır.”

Bu zamanda öyle günahlar, öyle zulümler işleniyor ki, rahmet istemeye yüzümüz bile kalmıyor. İnsanların işlediği günah ve zulümler yüzünden, mâsum hayvanlar da azap çekiyorlar.

Allah şöyle emrediyor: “Öyle musîbetten kaçınız ki, geldiği vakit zâlimlere mahsus kalmaz, mâsumlar ve mazlûmlar da içinde yanar.” (Enfâl Sûresi, 25)

Bediüzzaman, bu âyeti şöyle yorumlar: “Çünkü, musîbet-i âmmeden mâsumlar harika bir tarzda, yangın içinde selâmette kalsalar, hikmet-i diniye bozulur. Çünkü din bir imtihan, bir tecrübedir. O vakit, Ebu Cehil gibi fenalar, aynen Ebu Bekir-i Sıddık Radıyallahu Anh gibi tasdik ederler. Onun için, musîbet-i âmmede mâsumlar da belâ çekerler.” (Emirdağ Lâhikası, s. 74)

Umumî musîbetten günahsızların harika bir tarzda kurtulmaları, dinin hikmetine uygun düşmez. Çünkü din de imtihan için gönderilmiştir. Onun için, umumî musîbette mâsumlar da sıkıntı çekiyorlar.

Günümüzde, insanların elde ettiği malı ve yiyecekleri düşünelim. Acaba bunların ne kadarı helâl yoldan kazanılmıştır? 

Rızıkta hile, suistimâl, rüşvet ve yolsuzluk gibi günahlar var mı, yok mu?

Sel, deprem, yangın ve kuraklık birer musîbettir ve işlenen günahların karşılığında verilen bir azaptır. 

Bunlarla karşılaşınca yapılacak işleri Bediüzzaman şöyle sıralar: “Ağlamakla ve hüzün ve kederle, niyaz ve hazinâne yalvarmakla ve pek ciddî nedamet ve tevbe ve istiğfar ile karşılamak ve Sünnet-i Seniyye dairesinde, bid’alar karışmadan, şeriatin tayin ettiği tarzda dergâh-ı İlâhiyeye iltica etmek ve duâ ve o hale mahsus ubudiyetle mukabele etmektir. Hem böyle umumî musîbetler, ekser nâsın hatâsından geldiği cihetle, o insanların ekseri (kısm-ı âzamı) tevbe ve nedamet ve istiğfar etmekle def olur.” (Emirdağ Lâhikası, s. 75)

İnsanlar, Allah’a kulluğunu hemen hatırlamalı ve gereğini yapmalıdır. Yani ibadetlerini eksiksiz yerine getirmeli, işlediği günahlarına karşılık makbul tevbeler etmeli. Umumî musîbetler çoğunluğun hatasından ileri geldiğine göre, çoğunluk pişmanlığını gösterip çabuk tevbe ve istiğfar etmeli.

Okunma Sayısı: 3166
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı