Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, ‘’Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenmenin amacı, onu anlamak ve yaşamaktır’’ diyor.
Bu cümleden Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yüklendiği misyonu ve Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenme ve anlama gerçeği anlaşılmaktadır. Ama her şey yalnız bundan ibaret değil, bununla da bitmez. Çünkü her devirde Kur’ân-ı Kerîm’i anlama ve yaşama keyfiyeti bulunuyor. Elbette bugün ve yarın da önemini koruyacaktır.
Evet, nereden gelip, nereye gittiğini ve niçin gelip, niçin ve nereye sevk edildiğini öğrenmek isteyen bir insan için yaradılış hikmeti gereği her şeyi Kur’ân-ı Kerîm’den bulması gerekir. Ama insanın kendisi bilişim ve teknoloji çağı zirvesinde bulunduğu sandığı bir devirde; henüz canlıların vücut yapı taşını oluşturan hücreye besin maddesini taşıyan taşıyıcının yaratılış hikmetini bile öğrenemediği ve zihnini zerre içinde bile boğdurması, elbette böyle bir eğitim sisteminin Kur’ân-ı Kerîm’i anlamaya ve yaşamaya yeterli olmadığına delalet eder.
Çünkü ‘’Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir, aklın nuru fünu-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O İki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüt eder’’ (Münâzarât)
O halde Kur’ân’ı yaşamak için öğrenmek lâzımdır. Öğrenmek içinde de Risale-i Nur’a çalışılmak lâzımdır.
Bediüzzaman Said Nursî diyor ki, “Bu kâinatta ve her asırda en büyük makam Kur’ân’ındır. Ve her harfinde ondan tâ binler sevap bulunan hıfzı ve kıraatı, her hizmete mukaddem ve müreccahtır. Fakat Risale-i Nur dahi o Kur’ân’ı Azîmüşşan’ın hakaik-ı imaniyesinin bürhanları, hüccetleri olduğundan ve Kur’ân’ın hıfz ve kıraatine vasıta ve vesile ve hakaikini tefsir ve izah olduğu cihetle, Kur’ân’ın hıfzıyla beraber ona çalışmakta elzemdir’’ (Hizmet Rehberi)
Demek, bu zamanda Risale-i Nur’u okumadan Kur’ân-ı Kerîm’in anlamak ve yaşamak çok zordur. O halde, Kur’ân-ı Kerîm’i anlamak ve yaşamak için Risale-i Nur’u okumak ve anlamak lâzım. Çünkü Risale-i Nur, bu asrın bir Kur’ân mu’cizesidir.