"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hz. Ali’den (ra) Bediüzzaman’a muktesid meslek (2)

Ali Demir
17 Mart 2021, Çarşamba
ADALET

Âlemi karanlıklardan ve zulümlerden kurtarmak için gönderilen ve çok kısa bir zamanda Arabistan Yarımadası’nda adaleti ve huzuru tesis eden Peygamber Efendimizin (asm) vefatından sonra ümmetin sevk ve idaresi, Aşere-i Mübeşşere ve sahabenin ileri gelenlerinin meşvereti ile seçilmiş (hulefa-i Raşidin) halifeler tarafından yapılmıştır. Nebi-i Zişan (asm) Efendimiz hayatta iken kendisinden sonra gelecek halifelerin akıbetleri hakkında işarat-ı gaybiyede bulunup üçünün şehid olacağını ihbar etmiş ve ihbar ettiği gibi de vuku bulmuştur. Hz. Osman’nın da (ra) Kur’ân okurken şehit edileceğini haber vermiştir. İşte bu şehadet hadisesinden sonra ümmetin sevk ve idaresi için dördüncü halife olarak Al-i Beytin de ceddi olan Hz. İmamı Ali (ra) seçilmişti.

Hz. Osman’ın (ra) katledilmesinden sonra, medeniyetin beşiği olan Medine-i Münevvere’de asayiş sarsılmaya başlamış ve Hz. Osman-ı Zinnureyn’in (ra) katilinin bulunması talepleri yüksek perdeden ifade ediliyordu ki Sahabe-i Kiram Efendilerimiz arasında katil veya katillerin tesbiti hususunda fikir ayrılıkları, Üstad Bediüzzaman’ın tabiriyle “içtihad” farklılığı ortaya çıkmıştı. Ortaya çıkan ve dahili asayişi tehdit derecesine gelen bu içtihat farkının en temel esası neydi? Buradaki içtihad farkı elbetteki “adalet” anlayışının tatbikinin nasıl olacağından kaynaklanmaktaydı. Yine Bediüzzaman’ın tabiri ile “Adalet-i mahza” anlayışının yani suçun şahsiliği prensibinin tatbikini isteyen Hz. Ali (ra) ile şüpheli kim varsa tutuklanması ve cezalandırmasını isteyen muhalif tarafın ihtilâfı neticesinde istenilmeyen hadiseler zuhur etmiş oldu. Hz. Ali (ra) döneminden sonraki Hz. Hasan’ın (ra) altı aylık hilâfetinden sonra ‘adalet-i mahza’ yerine devlet yönetiminde ‘adalet-i izafiye’ anlayışı; yani özetle, ‘millet ve devlet için şahıs ve şahsın hakları feda edilir’ anlayışı maalesef hâkim oldu. Bu anlayış zamanımıza kadar da uygulana gelmiştir. Bu adalet anlayışı gereği, Osmanlı’da ‘devletin bekası için fert feda edilebilir’ diye evlât katli gerçekleşmiştir. Cumhuriyet devrinde de devletin bekası ve kudsiyeti anlayışı devam etmiştir. Millete hizmetkâr olması gereken bir kurum, milletin feda edildiği bir kudsiyete bürünmüştür.

“Risale-i Nur’un Üstadı ve Risale-i Nur’a Celcelutiye Kasidesi’nde rumuzlu işaretiyle pek çok alâkadarlık gösteren ve benim hakaik-i imaniyede hususî üstadım, İmam-ı Ali’dir” diyen Üstad Bediüzzaman da, “helâket ve felâket asrının adamı” olarak ahir zaman fitneleri içinde, sosyal ve siyasî olaylar ile kişi hukukuna bakışında Kur’ânî bir ölçü olan ve Hz. Ali (ra) tarafından tatbik edilen “ADALET-İ MAHZA” penceresinden bakmıştır. Devrinin siyasî aktörleri başta olmak üzere talebelerini ve insanlığı ikaz ederek, eserlerinde sıklıkla bu Kur’ânî düsturdan bahsetmektedir. Kur’ân’da beş ayrı yerde geçen “Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez” mealindeki Âyet-i Kerimeyi kendine şiar edinmiş ve mü’minler arasındaki hüküm ve davranışlardan da devlet yöneticilerine kadar her tabaka insanlara bunun bir insaf düsturu olarak uygulanmasını istemiştir.

Demek Bediüzzaman Hazretleri 13-14 yaşlarında Mardin’de öğrendiği “Siyasette muktesid meslek”in en temel argümanı olan “adalet” duygusunu, “hususî üstadı” İmamı Ali’nin (ra) Asr-ı Saadet’teki uygulamasından ders almış ve bu ahir zaman hadiselerinin şiddetli dalgaları arasında hiç taviz vermeden uygulamış ve uygulanması için güç/ iktidar/ otorite sahiplerine de ikazlarda bulunmuştur.

Bir gün Hz. Ali Efendimiz’den (ra) sordular: “Devletin dini olur mu?“ Hz. Ali Efendimiz, “Evet, devletin dini vardır ve adalettir” diye buyurdu. Adalet, Allah’ın âdil isminin bu kâinattaki tecellisidir. Adalette esas olan, haklının hakkının tam verilmesi, hakkın küçüğüne büyüğüne bakılmaması, küçük hakkın büyük hak için feda edilmemesidir. Haklı, kuvvetli olmalı, kuvvetli olan haklı olmamalı. Adalet terazi gibidir, terazi dengede ise bu terazi ile dindarı da tartar dinsizi de. 

Bir devlet yönetim şekli olarak Cumhuriyet hakkında Üstad Hazretleri’ne Eskişehir Mahkemesi’nde sorulan bir suale verdiği cevapta: “Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki, lâik mânâsı, bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvâcılara da ilişmez bir hükûmet telâkki ederim.” Tam da Hz. Ali (ra) bahsettiği “devletin dini adalettir”in zamanımızdaki uygulama şeklini ifade etmekte ve Münâzarât isimli eserinde de “ehl-i hükûmeti adalet namazında kıbleye irşad” etmekten bahsetmektedir.

Bu vesileyle yazımızı şu duâ ile noktalayalım: 

Ya Rabbi sen bizleri zulmetmekten ve zulme uğramaktan muhafaza eyle, amin.

Okunma Sayısı: 2730
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Yavuz Mollaveisoğlu

    17.3.2021 02:02:19

    Kafama takılan bir kaç soru var. Laik bir devlet şeriata göre yönetilebilir mi? Cevap hayır ise, HAazret-i Üstadın ifadesinden yola çıkarak sanki Üstad dindara ve dinsize karışmayan laik cumhuriyeti kabul ediyor demeye getirmişsiniz. Üstelik Hazret-i Ali efendimizin sözü ile de bunu desteklemişsiniz. Yani laik ve adil bir devlet müslümanların kabul edeceği bir devlet midir? Yoksa Hazret-i Ali efendimiz adalet derken, İşaretül icazda ifade edilen Kuran'ın yani şeriatın 4 ana hususundan (Tevhid,nübüvvet,haşir,adalet) biri olarak külli bir mana altında şeriata işaret mi etmişler. Eğer durum bu ise bu söze İslam devletine ihtiyaç yoktur, laik hukuk devleti yeterlidir şeklinde mana vermek ciddi bir vebal değil midir?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı