24 Haziran 2019 tarihli, “Devlet kurmak ne farz, ne vacip” başlıklı yazımızı okuyan “siyasal dindar/dindar siyasalcı” kardeşimiz aradı; “Ne yani devletsiz mi yaşayalım?” dedi. “O yazıdan direkt bunu mu çıkardın?” mukabil sualime karşılık, “Yok, ama, sanki bunu demek istiyorsun…” dedi bu sefer.
“Bence o yazıyı bir kez daha okumalısın!..” tavsiyesinde bulunup şu hususları da hatırlattık:
İnsan devletsiz yaşayabilir, ama, imansız yaşayamaz!
İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin en büyük gayesi, hikmeti, “imtihan” olmak, dolayısıyla, “iman-ı billah, marifetullah ve muhabbetullahtır.”
Yoksa, “Dünyaya git, devlet kur, parti kur veya kurulan bir partide vazife al. İhalelere gir, zengin ol, saltanat sür!” denmemiştir.
Sarf ve nahiv ilmini okuyan bir medrese talebesi olsa da, olmasa da, vefat ettiğinde kabirde Münker ve Nekir’in kendisine soracağı ilk sual, “Men Rabbüke/Senin Rabbin kimdir?” Yoksa, “Devletin ne, niçin devlet kurmadın?” diye sormayacaklardır!
Evet, devlet kurmak, iktidara gelmek, yönetici olmak, başkan seçilmek farz değil, vacip değil, Sünnet değil… Ama, kimi zaman da haram olur! Kimi zaman da haramlara sebep olur! Kimi zaman da Cehenneme istihkak kesbedilmiş olur!
Yeryüzünde nice Müslüman Türk, Kürt, Çerkez, Laz, Arap kendi devletinde, memleketinde değil, ama, başka devletlerde, memleketlerde pekâlâ dinini yaşayabiliyor, işini yapabiliyor, dinine hizmet edebiliyor.
“Kat’iyen dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz.” (Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikâsı, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 311.)
İnsan devletsiz yaşar, ama imansız yaşayamaz! Müslüman, devletsiz yaşar, ama namazsız yaşayamaz! Müslüman, altı iman şartını özümsemeden, benimsemeden yaşayamaz. Müslüman 5 İslâm şartını yerine getirmeden yaşayamaz. Müslüman, Allah’ın emirlerini ifa, nehiylerinden sakınmadan yaşayamaz!
Ama, partisiz - pırtısız, başkan, müdür, milletvekili, bakan, cumhurbaşkanı olmadan yaşayabilir!
Devlet kurmak, devlet için çalışmak farz değil, vacib değil!..
Ama, “İnsan medeni-i bittab olduğundan ebnâ-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramaya mükelleftir.” (Bediüzzaman, Münâzarât, s. 137.)
Ve “emr-i bil-ma’ruf, nehy-i a’nil-münker/iyi, doğru, hakkı anlatmak, yanlış, batıl, kötülükten men etmek kesinlikle farzdır.” (Lokman Sûresi’nin 17.) Adalet farzdır! Hizmet etmek farzdır! İlim, özellikle iman ilmini tahsil etmek farzdır! İstişare farzdır!
Buna benzer farzları, vacibleri bırakıp bütün vaktini, naktini, enerjisini, gücünü, himmetini kimi zaman haram olan “menfaat üzerine dönen canavar, yalancı, gaddar” siyasete harcamak eblehlik değil mi?