“Kansızlık, anemi; tiroid bezlerinin az çalışması; ruhi problemler sonucu ortaya çıkan stres, depresyon gibi psikosomatik hastalıklar, enfeksiyon hastalıklar; hepatit yani karaciğer iltihaplanması; parazit hastalıkları, vs., vs.
Sahanın uzmanları ekonomistler de ekonomimizin halsiz, kötü ve krizden krize sürüklenmesinin tek değil, birkaç sebebini sıralar:
● En büyük ve en birinci sebep önemlisi kurumsal meşveretin, yani, meclisin, yani demokrasinin olmayışı…
● Hukukun üstünlüğünün olmaması: Sayiştay, Danıştay gibi kontrol mekanizmalarının etkisizleştirilmesi ve bunlara bağlı “emniyet/güven” duyulmaması. Sorgulamak, şeffaflık; hürriyetin, meşrutiyetin, demokrasinin meşveretin gereğidir. Suistimaller de açıklık, şeffaflıkla önlenir.
● Bütün işler gibi ekonominin tek kişiye ve naehil ellere teslim edilmesi, ehline verilmemesi: Riyaset-i şahsiye. Tek kişinin reisliği, sadece cumhurbaşkanlığı değil, devletin ve toplumun tüm organlarında, katmanlarında geçerli.
● Siyasi baskı ve müdahaleler; vergi ve özelleştirilme gelirlerinin yatırımlara yönetilmemesi; ağır, büyük iç ve dış borçlar ve yerinde kullanılmaması, borcun borçla ödenmesi;
● İhale yolsuzlukları; işlerin rüşvetle halledilmeye çalışılması.
● Adil olmayan gelir dağılımı: Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı son araştırma acı tabloyu bir kez daha ortaya koydu. Türkiye’de halkın yüzde 27,2’si maddi yoksunluk içinde yaşıyor. Yoksulluk oranı ortalaması yüzde 21,3 iken, konut dışında borç ve taksit ödemesi olanların oranı yüzde 63,7 olarak kayıtlara geçti. Araştırmaya göre, Türkiye’de en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik kesim toplam gelirin yüzde 46,7’sini cebine koyuyor. İstibdatın, yani, baskının, zorbalığın, keyfi uygulamaların hakim ve her şeyin bozuk olduğu bir sistem ve iktidar da elbette ekonomi de düzgün olmaz, olamaz!
● Faiz ve yüksek enflasyon. Ne yazık ki, bunları bir İslam ülkesi olan “dindarlara” yaptırılmakta ve suç “dine ve dindarlığa” fatura edilmektedir!.. Dindarlar iktidarı dehşetli bir cinayet!