Okuyucularımızdan Nurcan Organ, “Dershanedeki ders okunan kürsüsünün ön yüzüne, siz olsaydınız Risale-i Nur’dan hangi vecizeyi yazar veya yazılmasını isterdiniz?” diye soruyor.
Risale-i Nur, baştan başa vecizeler manzumesidir. Aslında dershanelerimiz, okuma kürsüsü ve duvar tabloları da yenilenmeli, cazip hale getirilmeli. Sualinize gelince: Yeriniz varsa kürsünün önü kaplanacak; duvardaki tablolar da şu pasajlardan birisi veya birkaçıyla süslenebilir:
“Risale-i Nur dersleri ‘Ulûm-u imaniyeden’ olduğu için, bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bâhusus, siz daima bir-iki hakikî kardeşi de bulursunuz. Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenab-ı Hakkın zîşuur çok mahlûkatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istimâından çok zevk alırlar... Hem mütefekkirâne o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş: Semâvât zemine gıpta eder ki, zeminde hâlisen lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar, kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı san’atını birbirine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler. “Hem de ilim iki kısımdır:
“Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi, her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter; diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler (Risale-i Nurlar) ekseriyet itibarıyla inşaallah o cümledendir.” (Barla Lâhikası, s. 144.)
Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Öyle ise, nefsimden başlarım. (Sözler, s. 243.) “Risale-i Nur’un hocası Risale-i Nur’dur.” (Sözler, Konferans)
“Mümkün olduğu kadar, her yerde küçücük birer dershâne-i Nuriye açmak lâzımdır. Gerçi, herkes kendi kendine bir derece istifade eder; fakat herkes herbir meselesini tam anlamaz. İmân hakikatlerinin izâhı olduğu için hem ilim hem Mârifetullah, hem huzur, hem ibâdettir.” (Sözler, s. 141.)
“Bu zamanda Nurlarla hizmet-i imaniye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur. İşte, hapsimizle, Nurlara nazar-ı dikkat celb olunur, bir ilânat hükmüne geçer. En ziyade muannid veya muhtaç olanlar onu bulur, imanını kurtarır ve inadı kırılır, tehlikeden kurtulur ve Nurun dershanesi genişlenir.” (Lem’alar, s. 265.) Her zaman Kur’an’ı okumalıdır, ta o nimetin küllî şükrünü edâ ve o nimeti idame etsin.” (Bediüzzaman, Kastamonu Lâhikası, s. 46.)