Manevî, sosyal, fen ilimlerinin harmanlanmasıyla ilham eseri olarak yazılan Risale-i Nur, sıradan bir tefsir değildir.
Henüz 17 yaşlarında iken manevî, sosyal, fen, felsefe bütün ilimleri harika zekâsı ve fotoğrafik-fotokopik hafızasıyla anlayan ve ezberleyen Bediüzzaman sıradan bir âlim, sıradan bir müfessir değildir. İlimlerin bütününde “rasih/derinlik sahibi.”
Ki, zaten Bediüzzaman “zamanın eşsiz güzelliği, benzersiz harikası” demektir.
Keza, manevî, sosyal, fen ilimlerinin harmanlanmasıyla ilham eseri olarak yazılan Risale-i Nur, sıradan bir tefsir değildir. İncelendiğinde; kesbi ilimle bir dimağdan böylesine harika bir eserin akması mümkün değildir. Bütün meseleler detaylı, derinlemesine, aklî, mantıkî, ilmî olarak ele alır… Gerek muhtevası, gerek yazılışı ve gerekse bütün ilimler zaviyelerinden ele alındığında yüzlerce orijinal yönleri bulunduğu görülecektir.
Başka hiçbir eserde rastlanmayıp yalnızca Risale-i Nur’a mahsus olan yüzlerce orijinal yönlerinden bazıları şunlardır:
İspata dayanan çağdaş, manevî, işarî bir tefsirdir. Tekrarlar hariç 626 âyet-i kerime, tekrarlar hariç 1075 hadis-i şerif metin olarak yer alır.
Ama, her cümlesi mutlaka bir âyet ve hadise dayanır. Böylece Kur’ân’ı baştan sona tefsir eder. Yalnızca Birinci Söz’de 12 âyet ve birkaç hadis manası tesbit ettik. Müfessirler incelese her cümlesinin âyet ve hadislere dayanıp göndermeler yaptığını görür.
Zamanımızın fen, sosyal, manevî ilmî birikimine göre iman esasları, İslâmın şartları ibadet, ahlâk, ukubat, fıkıh, içtimaî, siyasî Kur’ânî ve Nebevî ölçü, prensip, strateji ve hizmet metotlarını ve formüllerini verir.
Her meseleyi bir veya birkaç Esma-i Hüsna’ya dayandırarak anlatır. Baştan sona Esma-i Hüsna ile örülmüş tefekkürî bir eser olduğundan hem iman, hem ilim, hem de ibadet dilidir.
Akıl, kalb, hafıza, hayal, zekâ gibi bütün duygu, his ve lâtifelerin geliştirme tekniklerini ve derecelerinin yükseltilmesinin de formüllerini ihtiva eder.
Yazılışı da orijinaldir. Harp meydanlarında, zindanlarda, çok zor şartlarda telif edilmiştir. O şartlarda şöyle düzgün bir mektup bile yazılamaz!
Yazdırılışı da orijinaldir. Derin âlimlerin anlamakta güçlük çektikleri bu eserler, irticali olarak yazdırılmıştır. Bediüzzaman gözlerini sanki bir ekrandan bakar gibi söyler, kâtipleri yazarlar.
Bu durum bile, ehl-i akıl, ehl-i ilim, ehl-i insaf ve ehl-i vicdanın dikkatini çekiyor-çekmeli-ve incelemeye sevk ediyor, etmeli.
Yazdırırken yanında Kur’ân’dan başka bir kitap yoktur. İlim adamı, akademisyen ve araştırmacıların kitap yazma süreçlerini biliyoruz. Yüzlerce kaynak eserleri alıp okurlar. Notlar çıkarırlar. Sonra oturup yazarlar. Sonra tashih ederler.
Sonra sahasındaki ilim ehline okuturlar. Danışmanların tavsiyelerini alırlar.
Sonra ilmî bir jüri, heyete takdim ederler. İlaahir…
Risale-i Nur’da bu süreçlerin olmaması bize bir şey, hatta birçok şey anlatmıyor mu?
Tefsir, hadis, kelâm, tasavvuf, ahlâk, fıkıh, İslâm ilimleri literatüründeki bütün kelime, mefhum ve kavramları kullanarak hakikatlerini ispat ve izah eder. Baştan sona kurgusu böyle. Yüzlerce yeni, orijinal, derin mefhumlar / kavramlar getirir.
Herşeyin hakikatini anlatır, hükmünü anlatır, hikmetini anlatır, sırrını anlatır, sûretini anlatır. Bir anlamda, herşeyin evvelini, ahirini, zahirini, batınını...