Bir okuyucumuz, “Yeni Asya yazarları olarak zulüm, hukuksuzluk ve adaletsizlikleri kifayet derecede yazmadınız mı? Artık güncel meselelere dönmeli değil misiniz?” diye sordu.
Kaçırılan noktayı hatırlatalım: “Zulümler bitti mi ki, yazmaktan vazgeçelim?!” İstibdat, adaletsizlik, zulüm, işkence ve tutuklamalar halen “güncel” olarak devam etmiyor mu?
Aynı hastalık devam ediyorsa, aynı tedavi, aynı reçete, aynı ilâçlar devam etmeyecek mi? “Artık yeter; başka tedavi, başka ilâç verelim!” denilebilir mi? Her seferinde “Trafikte hız sınırı ne kadar; 2 kere 2 kaç eder?” diye sorana bir müddet sonra farklı cevaplar mı verilmeli?!
İstibdat; baskı, baskıcı yönetim, kendi başına ve hiçbir nizama ve kanuna bağlı olmadan yönetme, keyfi idare sistemidir. Bugün AKP iktidarı her yerde istibdat uygulamıyor mu? Bu zulüm, adaletsizlik, hukuksuzluk ve işkencelere rağmen, hiçbir şey olmamış gibi hareket etmeye Kur’ân ve Hadis izin vermez! Şöyle ki:
“Emr-i bil-ma’ruf, nehy-i a’nil-münker/iyi, doğru, hakkı anlatmak, yanlış, batıl, kötülükten men etmek kesinlikle farz, değil mi? (Lokman Sûresi’nin 17) Arada bir mi farzı işlemeli?
İnsanlar arasında-müşrik olsalar bile-adaletle hükmetmek, karar vermek, karar verilmesini istemek farz” değil mi? (Nisa Sûresi, 135)
“Bir kötülük, bir yanlışı görüldüğünde el, dil ile düzeltmek; bunlara gücü yetmeyen kalben buğz etmeli” değil mi? (Müslim, İman, 78)
Haksızlık kime yapılırsa yapılsın, “İnsan medeni-i bittab olduğundan ebnâ-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramaya mükellef” değil mi? (Münâzarât, s. 137)
“Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz mâsum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hattâ birtek mâsum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz.” (Bediüzzaman, Mektubat, s. 254)
Ülkemiz açık müstebithaneye, açık cezaevine, açık işkencehaneye, açık zulümhaneye dönüştürülüp masum, mazlumlar, aileler batırılırken “semavata işittirecek derecede” bağırmalı değil miyiz?
Hukuksuzluk, adaletsizlik, haksız tutuklamalar, zulüm, işkenceler “güncel” olduğu sürece söylemek, yazmak, men etmek de “güncel” olmaz mı?
“Nefsimizi yed-i kudretinde tutan Allah’a yemin ederiz ki!” zalimlere zulmetmek gına gelinceye kadar, biz de “elimiz, dilimiz” kalemimizle düzeltmek, yazmak, anlatmak ve semavata işittirecek derecede bağırmaktan gına gelmeyecek!