Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin nefis terbiyesini (ma’rifetü’n-nefsin) ve baştan ayağa din psikolojisi olan Risale-i Nur’u “anlayarak ve kabul ederek” okudum korkulardan kurtuldum! Kim korkar korkak korkudan.
Risale-i Nur, sevgi, şefkat gibi bütün müsbet; düşmanlık ve korku gibi bütün menfi duyguların psikolojik sebeplerini, gerçek mahiyetlerini, veriliş gaye ve hikmetlerini, sonuçlarını Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’ye dayanarak izah ve ispat etti.
Aklım, kalbim, vicdanım, his ve lâtifelerim mutmain oldu; yersiz, aşırı korkularımdan kurtuldum şükür!
Korkularımdan korkmamayı ve onları yönetmeyi, yönlendirmeyi öğrendim!
Ve hâlen de iman, Kur’ân hakikatlerini tekrar tekrar okuyarak, derslerde dinleyerek öğrenmeye, benimsemeye, sindirmeye, özümsemeye çalışıyorum.
Birkaçı şöyle: “İnsanda en mühim ve esaslı bir his, hiss-i havftır.” “Cenâb-ı Hak havf damarını hıfz-ı hayat için vermiş, hayatı tahrip için değil. Ve hayatı ağır ve müşkül ve elîm ve azap yapmak için vermemiştir. Havf iki, üç, dört ihtimalden bir olsa, hattâ beş altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârâne bir havf meşrû olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimalle havf etmek evhamdır, hayatı azâba çevirir.” 1
Korku, hayatı korumak için verilmiş önemli bir duygumuzdur. Korkusuz yaşayamayız. Düşünün, korkumuz olmasaydı yüksek katlardan atlar, aslanla pençeleşir, çok tehlikeli işler içine girerdik. O durumda da hayatımızı bir saat bile sürdüremezdik.
Ama, korkulacaklardan korkmamak, korkulmayacaklardan korkmak hayatı, hayatımızı “ağırlaştırmaz, elemlere gark etmez, azap ve sıkıntılar” içinde bırakmaz mı?
“Havf ve zaaf, tesirat-ı hariciyeyi teşcî eder.” 2
“Dessas zalimler, bu korku damarından çok istifade etmektedirler; onunla korkakları gemlendiriyorlar. Ehl-i dünyanın hafiyeleri ve ehl-i dalâletin propagandacıları, avâmın ve bilhassa ulemanın bu damarından çok istifade ediyorlar, korkutuyorlar, evhamlarını tahrik ediyorlar. 3
Evet, “Kuvve-i gadabiye, hadd-i istikamet olan şecaati takip etmezse, ifratla çok zararlı ve zulümlü tehevvüre ve tecebbüre ve tefritle çok zilletli ve elemli cebanet ve korkaklığa düşer, istikameti kaybetmesinin, hatasının cezası olarak daimî, vicdanî bir azabı çeker.” 4
“Kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesi, cebanettir ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki ne maddî ve ne manevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşrû olmayan şeylere karışmaz.“ 5
Dipnotlar:
1- Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 404-405. 2- Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, s. 459. 3- Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 404. 4- Şuâlar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 532. 5- İşaratü’l-İ’caz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 29.