Bir Kızılderili hikâyeciği: Acele acele bir yere gitmektedirler. Öyle ki kan ter içinde kalırlar. Derken başlarındaki der ki: “Yavaşlayalım arkadaşlar; kendimizden hızlı gider olduk!”
Evet! Bizler de çok, ama çok hızlanmıştık.
Acele daha acele...
Kalabalıklar, kornalar, zurnalar, naralar...
Bitmeyen sıralar... Deste deste paralar...
Yıkılıp sökülüp yapılan binalar, yollar, kaldırımlar... Dinmeyen hırslarımız...
Ağzımız köpüklü konuşmalarımız...
Gelir dağılımındaki uçurumlar...
Kelebekleri görmeyişimiz...
Papatyaları çiğneyip geçişimiz...
Ağaçları gözümüz kırpmadan kesişimiz...
Kalbimizi susturuşumuz...
Herkes diplomalı olacak!
Herkes para kazanacak!
Kimse kimseye yemek yedirmeyecek!
Kimse kimsenin kapısını çalmayacak!
Kitaplar tozlanacak!
Telefonunu kapan bir köşeye kapanacak!
Peki kar yağınca kuşlar ne olacak?
Onların gözlerine kim bakacak?
Kim yem atacak önlerine?
Kediler üşüsün mü soğuklarda?
Niye yaşadığımız sorgulanmayacak!
Değişik görüştekiler bir tuhaf karşılanacak.
Yollar, arabalar, uçaklar, trenler, sirenler, savaşlar, işgaller, şatafatlı düğünler, israflar, gevezelikler... Öööf, öfff!
Ne oldu!
Zınk diye durduk mu; durduk!
Şimdi aklımızı, kalbimizi yoklayalım.
Gururumuzun başımıza belâ olduğunu görelim.
Şimdi çok boş vaktimiz olacak.
Yıldızları görmüyorduk.
Çamurdan gülün nasıl bu gözlerimize güldürüldüğünü sormuyorduk.
Bütün bir âlemin özeti bir yaratılışta olduğumuzu düşünmeyerek hayatımızı telef edip duruyorduk; durdurulduk.
Durulacak mıyız?!...
Eski “durgun” hayatımıza dönecek miyiz?
Kitaplarla dertleşelim.
Bu durgunlukta kitaplaşırız belki.
Kitaptan koptuktan sonra o apartmanlar, köprüler, yollar ne işe yarar!
Bak inşaat da durdu.
Bu şerlerden hayra kapılar açılsın diye hakikatın kapısını kitaplarla çalalım bakalım.
ŞİİR KUTUSU
Hırslar durağı
Oyunlarına güç yetmiyor.
Dışları ayrı, düşleri ayrı...
Yaşadığımızı unutturuyorlar!
Üstünü örtüyorlar ölümün.
Mezarlara dünya ekiyorlar.
Parası pulu çok kasalarında.
Yüreklerinde insanlık yarası yok.
Oyalıyorlar dünyayı.
Göz ucuyla süzüver;
Senden çok uzak bu adamlar;
Aynı sofrada oturamazsın!
Ancak “yaşamaya” vakit var dünyada.
Çalışayım; para biriktireyim,
İnşaatlar dikeyim;
Böyle vakitler yok!
Nerden bulurlar, nasıl ederler bilmem!
Sonra; her şeyi hazır dünyanın.
Yolu yordamı hepsi var:
Kâbe evimiz...
Kumlar seccademiz...
Bire bin veren Allah’ımız...
Ne istedik daha daha!
Uçup gitti huzur.
Bir kusur işledik; tedirginiz.
Yalancı aşkların yorgunu olduk!
Vurgun yedik hırslar denizinde.
Bütün imdat sirenleri çalıyor şimdi.
“Yaşamak” başka bir vakte ertelendi.