"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yaşamak sadeliktir

Ali HAKKOYMAZ
01 Şubat 2020, Cumartesi
Köyden indik şehre de... şehirleşemedik. Yerleşemedik.

*

Şehirleri biraz çık; yıldız yağmurlarıyla yıkansın gözlerin. Cırcır böcekleri ve çekirgelerin senfonisini dinle. Tenha yollar, meyve bahçeleri, köylülerin mesut yüzleri... Niye şehirlerde tıkış tıkış, itiş kakış yaşamaya mecbur muyduk diye de sor.

*

Yaşamak sadelikti... bunu unuttuk.

*

Seçtikleriniz size benzer. Arkadaş, eş, iş, aş, ev, idareci... her kimse ve neyse işte!

*

Anlamam, anlatamazsınız, anlatmayın; futbol ve miting meydanlarında bağırıp çağıranların çok olduğu ülkelerde sıkıntı büyük demektir. Nasreddin Hoca’nın samanlıkta kaybolan yüzüğünü sokakta araması gibi gerçeklerden kaçmaktır. Çok konuşmaktan çalışmaya vakit yok gibi... Evdeki kitaplarınızla yüzleşmedikten sonra sele yele kapılmış yaprak gibi akıp savrulacaksınız.

*

Ormanları yaktınız; ev yaptınız. Ağaçların, kuşların, karıncaların, daha nelerin feryadı üzerine oturamayacaksınız. Vicdanınızdan kırıntı kalmışsa...

*

Bu binalar insanlığımızın göğünü karartıyor.

*

Tahribat çok büyük... Dünyayı âcilen koruma altına almamız gerekiyor. 

*

Binalar şehirlere sığmıyor.

Ve gökyüzünü kapattık. Beton yığınları nefesimizi daraltıyor. Bu durumları “medeniyet” kelimesiyle yan yana getirip de kelimelerin ağzının tadını bozmayalım. Havayı, suyu kirletmek medeniyet olabilir mi! Karmaşa deyin, hırs deyin, beton kirliliği deyin... de... medeniyet, hürriyet, adalet... demeyin! 

Kelimelerin adresini muhafaza edelim hiç değilse!

*

Kuş seslerine, toprak kokusuna, çiçeklerin tebessümüne daha fazla uzak yaşayamayız.

Şu beton heveslerinden, dağları oymaktan, suları kirletmekten bir ân önce vazgeçmemiz artık zaruret arz ediyor.

Bu binalar elimizde kalacak. İçinde oturacak zaman ve kullanacak su bulamayacak zamanlara gitmiş olmayalım!

*

Bu hırs var ya bu hırs dizginlenmezse eğer bizi altına alıp çiğneyip atacak. 

*

Kuvve-i şeheviye bize; helâl haram demeyip saldıralım diye verilmedi. 

Kuvve-i akliye bombalar yapıp şehirleri yakmak için verilmedi.

Kuvve-i gadabiye biri bana yan baktı diye devreye girecekse; vay insanlığın haline!

Şehvet, akıl, öfke dediğimiz bu, istimali bizim elimize verilmiş kuvveler; ifrat ve tefrit halinde; insanlığın çizgiyi aşıp taştığının işareti... Tehlike ve imtihan işte burada... Vasat diye bir şey var. Bu çok zaman kayıplara karışıyor. 

Bu vasat saatlerde “insan” oluyoruz. Yoksa derler ki bu vasatsızlara:

“Ne olursan ol... 

İnsan olmadıktan sonra!”

Vasat demek; hakkın yerini bulması işte! 

*

Kâinatın sahibinin bir adı da: Hak. 

Gün gelir, devran döner; amma burada, amma orada hak yerini bulur. 

Ne ki insan acelecidir. 

*

Burası hikmet dünyası; hadiseler de çekirdek, çiçek, meyve gibi yolculuklara bağlı diye öğrendik ya!

İstisnalar ayrı. Sükûneti kaybedersek önümüzü göremeyiz. 

Ah şu kitaplara uzaklığımız; bizi kendimize uzaklaştırıyor!

Okunma Sayısı: 1316
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı