Madde bağımlılığından söz edince hemen esrar, afyon, eroin vb uyuşturucular ve bunlara bağımlı olanlar akla gelir.
Üst seviyede mücadele edildiği, bilhassa gençleri bu illetten kurtarmak ya da bu batağa düşmelerini engellemek için gösterilen çabadan dolayı ilk olarak hatırlanan zararlının bazıları bunlar.
Eskiden kahvehâne müdavimlerinin oynadığı ve neresinden bakarsan bak, işi bir ucunun kumara dayandığı oyunlar ve buna bağımlı olan insanlar vardı; evini barkını unutan, bir gününü çay simitle geçiren…
Bunlar, parmakla sayılacak, bir beldede tanınacak kadardı.
Günümüzde ise buna benzer bağımlılık unsurlarının çeşitleri ve bağımlılarının mevcudu neredeyse sayılamayacak kadar çok.
Meselâ: Bunlardan biri, -her yaş grubu olarak- elimizden düşüremediğimiz akıllı telefonlar hayatımızda bağımlılık derecesinde büyük yer kaplar; hatta ciddî sağlık problemleri doğurur oldu.
Gel gelelim bağımlılık, özellikle maddeyle alâkalı, bir başka ifade edişle maddî bağımlılığı sadece bunlardan ibaret görmemek lâzım.
Çünkü “madde” kavramının kapsamı oldukça geniş!
Paraya pula, altına akçeye, mücevhere; mala mülke, bağa bahçeye; para eden her ne varsa onlara onların tutkunu olmak, elde sımsıkı tutmak bağımlılık değilse nedir?
Herhangi bir uyuşturucu maddeye bağımlı olan bir kimse, sağlığını, dünyadaki hayat kalitesini heder ettiği gibi, ahirette mağdur olma ihtimali çok yüksek.
Kârun gibi, “Ben kazandım” mantığıyla vermez, Veren’ini bilmez. Tâ bir musîbet gelip elinden alınıncaya, ortada kalıncaya kadar…
Paraya, para eden emtiaya adeta yüreğinde taht kurar; onunla yatar, onunla kalkar.
Fanî olan şu âlemde, elde hangi şey kalır?
Kıssadan hisse bir anekdot:
Bir gün, bir kimse, Nasrettin Hoca’ya gelir ve “Hocam, gözüm ağrıyor. Ne yapayım?” der. Hoca, hiç tereddüt etmeden, “Bir parmak katran sür” deyiverir.
Gider, katranı sürer sürmesine de, adamın gözü berbat olur.
Adam, acı içinde kıvranarak koşar gelir.
Hocaya; “Aman hocam, gözüm gitti!” der.
Hoca gayet sakin ve rahat bir tavırla; “Ben parmağımdaki çıbana sürmüştüm de iyi gelmişti” der. “Demek ki katran, bazısına iyi geliyor, bazısına iyi gelmiyor.”
Dünyalığın türleri keseye, kasaya konursa sağlığa, saygınlığa; değerlere, denk gelir. Onu, kasaya keseye değil de kalbe korsan bağımlılık baş gösterir, sahibini hasârete sürükler.
Tâateyse, bağımlılık, ne güzel!
Dünyası da, uhrası da mâmûr olur insanın.