Günümüzde “format” diye bir kavram var.
Herkesin anlayabileceği bir dille ifade edecek olursak, format, bir nevi herhangi bir teknolojik ürünü, hafızasındaki lüzumsuzlardan arındırarak fabrika ayarlarına geri döndürmek gibi bir şey.
Bu kavram insan için kullanıldığında, adı, NeuroFormat oluyor. Yani beynin başarı ve mutluluk içinde yeniden biçimlendirilmesi, programlanması anlamına geliyor.
Zihindeki tortuları yok etmenin bir yolu.
Buna örnek olarak yaşanmış bir hayat hikâyesini sizlerle paylaşmak istedim bu hafta.
Alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelen Marie, beş yaşına geldiğinde yurda verilir. Sonra da, sadist bir çift onu evlâtlık edinir.
İtalyan asıllı bu çift, küçük kızı evin mahzenine kapatıp sistematik biçimde işkence ederek, ona, Cehennemi yaşatır. On yedi yaşına geldiğinde ise, depresyondan felç geçirir ve şizofren teşhisiyle akıl hastanesine yatırılır.
Hayli bir zaman sonra durumu yeniden değerlendirilen Marie’in şizofren olmadığı, ağır depresyon ve panik atak yaşadığı anlaşılınca, arkadaşlarının ve kendisini seven birkaç sağlık görevlisinin yardımıyla hastaneden çıkar.
O, bundan sonraki hayatına bir yön belirlemenin eşiğindedir.
İşte, bu an, tam da NeuroFormat’ın uygulanacağı bir andır.
Marie terk edilmişliğine, yapılan işkence ve gördüğü tacize, ziyan olmuş yıllarına aldırış etmez; yılmaz, kızmaz, kırılmaz, öfkelenmez ve hayat yolculuğuna sıfırdan başlamayı tercih eder.
Hakkında, “Aklî dengesi yerinde değil, okuması imkânsız” dedikleri hâlde, o, Salem State Üniversitesine Psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. Doktor olarak çalıştığı uzun yıllar içinde mastır yapar, psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir; bu başarılı çalışmalarıyla birçok ödüle lâyık görülür.
Biyografisi yazılır ve hayatı film olur (Nobody’s Child).
Daha enteresan olanı; on yedi yılını geçirdiği Masachusetts Danver Devlet Hastahanesi’ne yönetici olur.
Marie, bir basın toplantısında şunları söyler:
“Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemez ve bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim. Hayatım, ziyan edilmiş bir hayat olurdu.”
Ve son noktayı koyuyor, Marie Rose Balter:
“En uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. Affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile…”
Son sözü, Mahatma Gandhi’ye verelim:
“Zayıf insanlar affedemezler. Affetmek güçlülere has bir özelliktir.”