Yazdığımız yazılar okuyucularımızın bazen gönül deryasına, bazen hâlihazır dünyasına, bazen bam teline; bazen de açığa vuramadığı hülyasına dokunur.
Bir diğer yönüyle ise, “Emr-i bil mağruf nehy-i anil münker” vazifesini de yerine getirmeye çalışmaktır, kalemlerden çıkanlar.
Elbette ki her insanın ahvali bir olmaz. Kimi nazdan, kimi niyazdan kimileri de, ikazdan anlar.
Ama neticede, anlar.
Doğru anlarsa, verilen mesajı doğru okursa mesele yok. Eğriliğin ise, bizim dünyamızda yeri yok.
Yazarlık -yani bendeniz misali-, nâmütenâhî her meseleyi bilmek olmadığı gibi; bildiklerinde de, yanılgıya düştükleri olabiliyor.
Kul kusursuz olmaz ya…
Bediüzzaman, “Her söylediğin doğru olmalı” diyor. Alerre’si velayn. Gayretimiz, hizmetimiz zaten bu. Ama bazen firen tutmuyor. Ya yazardan, ya yerinden üryan çıkan kelâmlar da oluyor.
Bu itibarla, her ne hata eder isek affola.
Kari, bardağın dolu kısmına bakarak bizi değerlendirirse, ne saadet, ne şeref…
Çünkü bizim de maksadımız, bardakların dolmasında birkaç damla yer almak.
Aksi hâlde, “Bildiğimiz, yanıldığımıza yetmez.”
Biz nasıl ki verebildiğimiz kadarıyla vermeye gayret ediyorsak, çok sevgili karilerimiz de, alabildikleri kadarını ya da yazılarımızın onlara hitap eden miktarını alma âlicenaplığında bulunurlarsa hem kendileri memnun, hem de bizler, bir vazife yapmış olmaktan dolayı mesrur oluruz.
Zira sizler varsınız ki, bizler varız.
Yani bizler, sizler için buradayız.
“Müşteri ustaya iş öğretir” deyimi, Anadolu’da, halk mabeyninde meşhurdur.
Hâl böyle olunca sizlerin tekdiriniz de, takdiriniz de, bizler için çok önemli; yolumuza ışık tutan meşale.
Evet, saygıdeğer kârilerimiz; hâlimiz pürmelâlimiz işte, bu!
Madem geldik hasbihâlle, adım adım buraya; izninizle, son noktayı bir dörtlükle koyalım:
Cümle kari, bu yolların yolcusu
Yazar-çizer dâvâmızın kolcusu
Olduk şükür, sabır ile, sebatla
Kalem ile, kelâm ile; “Okur”la.
A.R.A.