"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Suriye ve sistem kangreni

Ayşe NUR
07 Ağustos 2015, Cuma
Parmağın kangren olduğunu kabul etmez, tedbirini almazsanız sonuçlarına katlanırsınız. Nekroz ilerler çünkü. Kangrene dönüşen hücre yapılanmasının önüne geçmek için, ana sistemle irtibatını kesmek elzemdir.

Vehim, paranoya ve ‘’iyileşme’’ hayalleri, sürecin uzaması ve zayiatın büyümesi demektir.

Taliban; Sovyetler’in Afganistan’ı işgalinden sonra yeni dünya düzeninde Afganistan ve Türkî Cumhuriyetlerinin tabiî zenginliklerini ‘’kullanmak’’ isteyen Amerika’nın Pakistan ile işbirliğinin sonucuydu.

Sovyetler’e karşı muzaffer olan Mücahitler, kendi aralarında iktidar mücadelesi verirken; İslâm âleminin en büyük düşmanları cehalet, taassub, kavmiyetçilik, kabilecilik de (İslâm’ın ve Kur’ân’ın ana sistemini oluşturan temel konulardan); adalet-hikmet ve hakkaniyete zarar veriyordu.

Sonuç; Amerika’nın Pakistan ile yaptığı ‘’işbirliği’’ sonucu, çoğu Afgan ve Pakistanlı medrese talebelerinden oluşan yapı ortaya çıkmıştı. Bu yapı bir süre sonra kendini besleyen ana sistemi tehlike addetmeye başladı; Taliban, El-Kaide derken sonuç ortada..

Bugün âlem-i İslâm ‘’terör’’ faaliyetleriyle kangrene dönüşen “doku harabiyeti’’ tehlikesiyle karşı karşıya. Küresel Emperyalist güçlerin, silâh lobilerinin ‘’kullanışlı ahmaklar’’la işbirliği, global fitne en önemli etkense de sonuca bahane olabilir mi?

Bir tuzak kuran varsa,’’mü’min feraseti-meşvereti’’ hangi günler içindi?

Ve Suriye...

Hadis-i Şeriflerde ‘’bilad’üs-Şam’’ olarak geçen coğrafyanın merkezi. İslâm tarihinin Halid bin Velid komutasındaki müthiş fetihlerinden sadece biri!

Bugünün Suriyesi, savaş bitse bile, toparlanması en az bir 50 yıl alacak makus bahtlı garip topraklar.

İslâm hukukunda devlete isyana; ağır, caydırıcı cezalarla asla cevaz verilmemesine de günümüz siyaset politikaları ve sonuçlarına bakarak anlamak mümkün aslında.

Birçok ehl-i sünnet âlimlerine göre, idareci -velev ki- zalim istibdat içinde bulunsun, idareciye, devlete isyan ağır cezalıktı. İsyan hele ki silâhlı isyan çözüm değil, telâfisi zor sorunların başlangıcıydı.

Asrın müceddidi Bediüzzaman’ın kendi zamanında takındığı müsbet tavır ne kadar da vatan-millet-adalet-hakkaniyet odaklıydı. Aksi takdirde ülkemizin o zamanlardan ‘’Suriye’’ benzeri kaos ve kan ortamı olması kuvvetli ihtimaldi.

Fitne dediğiniz tam olarak da budur. Bir zulme meşrû dairede mücadele şarttır! Suriyeli kardeşlerimle yaptığım sohbetlerde ortak kanı şuydu hep:

‘’Evet, Esad zalim ve istibdat uygulayan bir diktatördür, ama bir evimiz vardı ülkemizde, hastanelerimiz, para kazandığımız bir işimiz, çocuklarımız için iyi-kötü hayallerimiz, namaz kıldığımız camilerimiz. Vatanımız vardı. Suriye isminde, bir ülkemiz...’’

Şu an Esad denilen zulmün mücessem hali yine var; Ve 210 bin Suriyeli mevta. 10 bin 600’ü çocuk. Binlercesi korkunç işkenceler altında can verdi. 2 milyon Suriyeli yardım malzemesine ulaşamayacak ya da çok zor kısıtlı alabilecek yerlerde yaşıyor ülkelerinde. 2 milyon kadarı Türkiye’de mülteci. Birçoğu yoksul ve perişan.

Diğerleri Ürdün ve Lübnan’a dağılmış durumda. Bu iç savaş sadece zalimin zulmünün artmasına sebebiyet vermedi, sistem harabiyetine de sebep olarak kangrene dönüşen yapılar ortaya çıktı. El-Kaide’den devşirme IŞİD gibi.

İşte tam da bu yüzden; Ebu Huzeyfe’den (rh) nakille, ‘’Benden sonra benim doğru yolumdan gitmeyen ve benim sünnetimle amel etmeyen hükümdarlar olacaktır.” “Ben buna yetişirsem ne yapayım, yâ Resûlâllah?” diye sordum. “Dinler ve itaat edersin. Sırtın dövülse ve malın alınsa bile yine dinle ve itaat et” diye buyurdular.” (Tac, III/44-45)

Ve; “Her kim emîrin yapmış olduğu bir şeyi kötü görürse sabretsin (isyanla hareket etmesin). Çünkü her kim sultana (itaatten) bir arşın ayrılırsa cahiliyyet ölümü ile ölür.” (Buharî, Kitabü’l-Fiten)

Hadis-i Şerifleri bugünün sorunlarına, sorunlu siyasî manevralarına ışık tutmakta. Bilmek lâzım ki, sabır tavsiyesi ve isyan yasağı zulme boyun eğmek değil, aksine belli bir hikmetin temelidir. Zalimin zulmünü arttırmamak ve devlet-millet bütünlüğüne zarar gelmemesidir aslolan. Gemideki bir zalim için binlerce masumun kanına girmemektir!

Azim ve gayreti ‘’müsbet daire’’de göstermek, dahile kılıç çekmemektir. Ve ülkemiz, aylar önce bir devlet yetkilisi tarafından Türkiye’den 1000’den fazla kişinin IŞİD’e katıldığı ifade edilmişti. Ardından öldürülen IŞİD militanlarının üzerinden çıkan mülteci kimlikleri...

Sınırda güvenlik zaafiyetlerinin oluştuğu ve sınır ilçelere sığınan Kürt mültecilerin araçlarının, militanlar tarafından gasp edilip, Suriye’de pazarlanıp/kullanıma sokulması sıradan haber niteliği taşıyordu. Kangren yapı böyledir; hem zehirdir, hem göz göre göre ilerler. Sistemdeki başka bir ‘’bozuk yapı’’yı düzeltmek için kangrenli organ kullanılmaz. Tıpkı sınırlarımızda kurulması planlanan Kürt devletini önlemek için düşmanı olan IŞİD’e güvenilemeyeceği gibi.

Nitekim Türkiye’ye karşı ifadeleriyle bunu gösterdiler. Bu yapı hariçten değil, sistemin kendi içerisindeki kuvvetle temizlenecek. Bu coğrafyanın, bu toprakların insanlarıyla. Ayağı yere basan ‘’derinlikli’’ politikalarla.

Adaletle, eğitimle, muhabbetle, sabırla. Hamaset dolu nutuklar. Milliyetçi damarları tahrik eden, kutuplaştıran (ki siyasî taraftar toplamanın en zahmetsiz yolu) Adalet ve emniyetten uzak, lütuf bahşedici, tahrik eden ifadeler-beyanlar kangreni ilerletir. Ki, Suruç katliâmı en belirgin ve acı göstergedir. Belki iyi niyetle, maslahat maksat edilerek uygulanan Suriye politikaları; çok oyunculu satranca dönen coğrafyada her zamankinden daha çok itidal gerektiriyor.

Bugün IŞİD denen yapının palazlanıp nufüs ve coğrafya kazanmasında aslî rol oynamakla ’’itham edilen’’ Türkiye’nin, Suriye politikalarını dizayn eden yetkililerinin de çok rahat ve huzurlu olduklarını düşünmüyorum..

BBC Türkçe’de yayınlanan bir habere göre, üzerinde gizlilik kararı kalkan 2012 tarihli Amerikan istihbarat raporlarında, Suriye’de Selefi bir emirlik kurulma ihtimali memnuniyetle karşılanıyor. Amerika’nın Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’dan sonra müstakbel yeni müttefiği. Üstelik Rusya, İran, Çin himayesindeki Esad rejimi yerine... Kuvvetler dengesinin rol oynadığı bir savaş bu.

’’Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa ateş size de dokunur’’1 Âyet-i kerimesinin uyarısını gözardı etmemek lâzım. “Biz zulme mani oluyorduk’’ nefis tezkiyesi olmasın! Bugün can ve mal güvenliğinden ’’emin’’ olunamıyorsa, savaşın, zulmün ateşi yavaş yavaş bize de dokunuyor olmaz mı?

Zulme mani olmak için, başka bir zulmün parçası olmamak lâzım. Ateş, ateşle sönmez ki! Su olmak lâzım; akıl ve vicdanın imtizacıyla serin ve selâmetli. 

Esad Suriye ile Türkiye kardeş ilân edildiğinde de zalimdi, serbest ticaret antlaşmaları yapıldığında da. Suriye halkının otobüsler dolusu akın akın Antep’e, Mersin’e, Urfa’ya, Bursa’ya, İstanbul’a, izmir’e, Antalya’ya güvenle, mülteci olarak değil-turist olarak seyahat ettiğinde de.

2011’de ilk isyan ve çatışmalar başladığında; ülke olarak net bir tavırla böyle bir iç kargaşaya asla taraf olunmayacağı, aynı inanç sisteminin mensupları olarak böyle bir iç isyanın da kabul edilir bir aksiyon olmadığı, masum ve mahzunların hakkı için sabırla müsbet hareket edilmesi gerektiği deklare edilseydi.

Allah bilir, kaç Cumayı ‘’Emevi Camii’’nde kılabilirdi bu ümmet! Herşeyi en doğrusunu Allamül Guyub olan Allah (cc) bilir. Benim bildiğim ve inandığım ise; ‘’Sebep olan yapan gibidir.’’

Dipnot: 1- Hud Sûresi, 113. âyet.

Okunma Sayısı: 2975
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı