"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kıbrıs’tan Silifke’ye

Av. Behlül SEMERCİ
13 Ağustos 2017, Pazar 00:43
Okuma programlarının bir tanımı da şöyle olsa gerek: “İnsanların yaptığı bir çok fedâkârlık sonucu teşekkül eden, âli bir amaç uğruna toplanıp Allah’ın rızasını kazanma çabası...”

Öyle değil mi gerçekten de? İki elin parmakları kadar genç, ahir zamanın cazibedar fitnesinden korunmak için bir araya toplanıyor ve kâinat büyüklüğünde meseleler konuşup, başına açılmış imanî dâvâsını kazanmak için çalışıyor. Belki de Üstad’ın “Keçeli keçeli sen henüz nasıl bir dâvâya hizmet ettiğinin farkında değilsin” sözünü duymuş, nasıl bir dâvâya hizmet ettiğinin farkında olmaya çalışıyor?

İşte Allah’ın rızasını kazanmayı gaye edinmiş, Kıbrıs’ta üniversite talebesi olan bir avuç genç, zamanından, tatilinden belki de cebindeki harçlığından fedakârlık ederek, Fedakâr Danyal Ateş Abinin dâveti üzerine bu programa  iştirak ediyor. Beş gün boyunca, yoğun okuma ve derin müzakereler yapılıyor. Ondan sonra Isparta Nur menzilleri gezisiyle programımız devam ediyor. 

Öğlen ve ikindi namazlarının tesbihatları Göksu Nehri’nin muhteşem manzarasına karşı yapılıyor. Cenâb-ı Hakk’ın Celâlinin, Cemalinin, Kemalinin tecellilerini görerek, Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber diyoruz.

Müzakereli derslerden öyle meyveler çıkıyor ki, insan okudukça konuştukça şevki iştiyakı artıyor.

Kâinatta işleyen tekâmül kanununa göre, her şey fıtraten tedrici olarak yaratılır. Bunun aksine, birden ortaya çıkan şeyler, gayrifıtridir. Kayısı tohumundan birden ağaç olmaz, civciv aniden tavuk haline gelmez. Merhalelerden geçmeden çıkan herşeye karşı Nur Talebeleri müteyakkız olmalıdır!

Kâinatta hiçbir şeyin israf edilmemesi sırrı gereği, kıyametten sonraki dünyanın enkazı bile Cennetin inşaasında kullanılacak !

“Neşe-i ûlâ” sırrıyla insanları yoktan var eden Hâlık, öldükten sonra neden tekrar haşredemesin? Hem de kâinatı hudus (yoktan var edilme) hakikati istilâ etmişken, her dakika her saniye yeni şeyler yaratılırken.

İstibdat aile içinden tut, ta devlet yönetimine kadar hayatımızın her yerine girmiş. İçimizde gezdikçe insanın yaratılışından gelen hürriyetini emen bir hastalık halini alıyor. Bunun da çaresini, reçetesini, Bediüzzaman Hazretleri, Münâzarât adlı eserde göstermiştir. İman istikameti kazanmayı isteyen bir Nur Talebesi nasıl Külliyattaki ilgili kısımları okuyorsa, siyasî ve içtimaî istikametini kazanmak için de Münâzarâtı ve içindeki düsturları okumalı ve öğrenmelidir.

Bir de programa Risale-i Nurlar’ı 4 ay önce tanıyan, hakikatlere çölde vaha bulmuş gibi yapışan, pürdikkat dinleyip azimle okuyan Mete Şimşek, Otomotiv Mühendisliği’ni bitirip bir sene hizmet etmeden işine başlamama kararı alan Muhsin Er, Risale-i Nur Eğitim Merkezi’nden Abdullah Emre Benlice, gibi kardeşlerimiz ve abilerimiz de katılınca şevkimiz iyice artıyor.

Dershanede sene içinde yaşanan bütün kızgınlıklar, kırgınlıklar unutuluyor. Belki de bu programlar verim açısından koca bir senenin fihristesi oluyor. Zira sene içinde ders, vize, final, proje gibi etkenlerden kendini tam manasıyla Risale-i Nur’a veremeyen bizler, bu programlar vesilesiyle Risale-i Nurlar’la ciddî bir muhabbet sağlıyor ve bir çok meselenin derinine inme fırsatı buluyoruz.

Bu programlarda istifade ve feyzin ziyadesiyle olması bana Üstadım’ın Barla Lâhikası’nda geçen şu mektubunu hatırlatıyor: “Bilirsin ki ömür kısadır, lüzumlu işler pek çoktur. Acaba benim gibi sen dahi kafanı teftiş etsen malûmatın içinde ne kadar lüzumsuz, faydasız, ehemmiyetsiz, odun yığınları gibi camid şeyleri bulursun. Çünkü ben teftiş ettim, çok lüzumsuz şeyleri buldum.”

Bizler bu programlara gelmeden önce kafalarımızdaki odun yığınları hükmünde olan sınav, okul, proje, gibi malûmatları bırakarak geldiğimiz için bu denli istifade ediyoruz belkide. 

Bitmesini istemediğimiz okuma programı nihayet buluyor ve Nur menzillerine gezi başlıyor. 

Barla’daki Sosyal Tesislerimizde geceyi geçirip, öğlene doğru Çamdağına çıkıyoruz. Üstad’ın “garibane” dediği dağları, “sessiz sâdâsız yalnız ağaçların hazinane hemhemeleri içinde” tefekkür edip izleme fırsatı buluyoruz. Aşağıya indiğimizde; Üstad’ın namaz kıldırdığı (aynı zamanda kendi tamir ettiği) Mus Mescidi’nde müezzinlik yapıp hapis yatmak uğruna ezanı Arapça aslından okuyan Şem’i Güneş’in akrabalarından, çocukluğunda Üstadı görmüş Hasan Hüseyin Güneş Amcamıza rastlıyoruz ve bize kendine has tatlı şivesiyle Üstadı anlatıyor 

 Süleyman Ağabey’in Cennet bahçesine giriyoruz.

Üstada; 28. Söz olan Cennet bahsinin bir iki saatte ilhamen yazdırılmasına vesile olan bahçeye...

Oradan Üstadımızın kaldığı evlere gidiyor. Sekiz sene böyle ücra bir yerden Risale-i Nur Külliyatı’nın üçte birinin nasıl telif edildiğini düşüne düşüne hayrette kalıyor ve ihlâs sırrını anlıyoruz.

Ve böylece Kıbrıs Yeni Asya genç Saidleri olarak, bir programın daha sonuna geliyoruz.

Emeği geçen herkesten, bilhassa programın organize merhalesinde büyük emeği geçen Eyüp Aktaş Ağabeyimizden, bizleri kendi mekânında ağırlayan Danyal Ateş Ağabeyimizden Allah razı olsun diyoruz . 

Dünyanın ve Türkiyenin heryerinde böyle programlarımızın olmasını temenni ediyoruz . 

Okunma Sayısı: 3149
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ibrahim er

    13.8.2017 15:17:05

    12 sene öncesi idi bizde program yapmıştık Danyal abinin yerinde Allah razı olsun ondan

  • Sebahattin

    13.8.2017 12:54:35

    Böyle bir programa katılan genç Saidler biz de tebrik ediyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı