Geçen günlerde 5,40 seviyelerinde dolaşan dolar kuru bir gecede birdenbire 5,84 seviyesine kadar çıktı. Sonra az bir düşüşle hafta sonunu 5,75 ile kapattı. Uzmanlar dolardaki bu yükselişi birkaç sebebe bağlıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Golan tepeleri ile alâkalı ABD’nin aksine sert demeçler vermesi ve Türkiye’nin hem faizleri hem de kuru birlikte denetlemeye çalışması sebeplerin başında gösteriliyor.
Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Başdanışmanı Cemil Ertem ise yükselişin başlıca sebebini şu şekilde açıkladı, “Seçim öncesi malûm odaklar tarafından planlanan kara Pazartesi senaryosu iflâs etti.”
Tabiî bu ani yükselişin ardından Merkez Bankası hızlı bir tedbir olarak Swap piyasasında vadesi gelmemiş toplam Swap satışı sınırını yüzde 10’dan 20’ye çıkardı. Bu da gayet yerinde bir tedbir oldu. Böylece yabancı piyasalarda TL üzerinden spekülatif faaliyet yapmanın maliyeti yükseltildi ve TL’den dolara dönüş zorlaştırıldı. Merkez Bankası Başkanı’nın rezervlerin güçlendirileceği açıklamasını yapmasının da etkisi ile dolar düşerek 5,30 seviyesine kadar geriledi, fakat tekrar 5,40’a kadar yükseldi.
Arzu edilen elbette milletin ve memleketin menfaati için doların daha fazla düşebilmesi. Bunun için de hükümetin Merkez Bankası’nın politikalarını destekleyici tedbirlere ve düzenlemelere yönelmesi gerekiyor.
Fakat Ertem’in açıklamasından da anlaşılacağı gibi hükümet tedbir almak ve etkili politika yürütmek yerine seçime kadar bu kur istikrarsızlığını perdeleme gayreti içine girmiş görünüyor. Böylece finansal istikrarsızlığın yükü de Merkez Bankası’na yıkılıyor.
Oysa Merkez Bankasının işi doları düşürmek değil istikrarı sağlamak. Dolar kurunu düşürmek ve yapılacak etkili reformlar ile kurun enflasyon üzerindeki etkisini azaltmak ise hükümetin görevi. Bu da elbette parmak sallayarak ve piyasaları tehdit ederek olmaz. Bir an önce yapısal tedbirler almak ve piyasaya güven verecek politikalar üretmek şart.
Kırılgan beşlinin en kırılganı
2013 senesi Ağustos ayında Morgan Stanley tarafından ortaya atılan dünyanın en kırılgan beş para birimini ifade eden “kırılgan beşli” diye bir kavram var. Hindistan, Endonezya, Brezilya, Türkiye ve Güney Afrika’dan oluşan kırılgan beşlinin ilerleyen senelerde borçlanmaya gitmeye ihtiyaç hissedecekleri ve FED politikasında değişiklik olması durumunda bu ülkelerin ihtiyacı olan finansmanı bulmakta zorlanacakları öngörülüyordu.
FED politikalarında değişikliğe gideceğinin sinyallerini vermeye başladı. Türkiye ise bu altı sene içinde “kırılgan beşli”den çıkamadığı gibi “kırılgan beşli”nin en kırılgan para birimi haline geldi. Mahfi Eğilmez tarafından açıklanan rakamlara göre mevcut ülkeler içerisinde dolar karşısında en fazla değer kaybeden para birimi TL oldu. Bu ülkeler arasında enflasyon ve faiz oranı en fazla olan ülke de yine Türkiye. Öyle ki TL dolar karşısında 2017’den 2018’e kadar yüzde 39,7 değer kaybına uğrarken ona en yakın ülke olan Brezilya Real’i ise sadece yüzde 17 değer kaybına uğramış. Brezilya’nın faiz oranı yüzde 6,50, enflasyonu ise sadece yüzde 3,89.
Her ne kadar arzu etmesek de dış finansman ihtiyacının doğması durumunda en fazla sıkıntı yaşayacak olan ülke Türkiye olacak. Tedbirleri geciktirmek ve kırılganlığın artmasına müsaade etmek ileride durumu daha da zorlaştıracaktır. Türk Lirası kurtarıcı tedbirlere muhtaç.