Aynı sayfada o günün gazetelerini şöyle tasvir ediyor: “Bilindiğine göre, edipler edepli olurlar. Edepsiz bazı gazeteleri naşir-i ağraz görüyorum. Eğer edep böyle ise ve efkâr-ı umumî böyle karmakarışık olsa, şahit olunuz, böyle edebiyattan vazgeçtim. Bunda da dahil değilim. Vatanımın yüksek dağlarında, yani Başit başındaki ecram ve elvah-ı âlemi gazetelere bedel mütalâa edeceğim.” 1
Nutuktaki bir yazıda Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri kendi sözünün tahrif edilmesi ilgili olarak şunları söylemiş: “Eğer sizde, iki gazeteci nasıl sözümü tahrifat etmiş, öyle okursanız Allah imdat eyleye!” 2
Bazı gazetelerin ‘çok satmak’ için müstehcen yayınlara sarılmalarına baktığımızda, bu tesbitlerin üzerinden yüz sene geçmiş olmasına rağmen pek de bir şeyin değişmediğini görüyoruz: “Gazeteler iki görevi vazife-i mühimmeyi deruhte etmiştir. Çünkü, iki rütbeye mazhar olmuş: Birincisi dellâlü’l-mehasinü ve’lmeyaib (ayıpları ve güzellikleri ilân eden), ikincisi hatibü’l- umumî (umum adına konuşan) veyahut mürebbiyyü’l-efkâr (fikirleri terbiye eden ve olgunlaştıran). Evvelki ünvan iktiza ediyor ki, hâkimiyet-i millet ve hak tefettüşün seyf-i katıı olan lisan-ı matbuattaki tesiratı muhafaza etsin. (...) Hem de gazete sahibi, zemin bulmak için firkî intikamın madeni habisi olan şahsiyatı karıştırıyor. Veyahut on para kazanmak için ahlâk-ı İslâmiyeyi esasıyla sarsan istiphazat ve terzilat ve müstehcenat ile ezhan-ı şurede (verimsiz çorak zihinler) ahlâk-ı rezilenin tohumunu ekiyor. (...) Ey Gazeteciler! Hedef-i maksadımız olan ittihadı sizin cerbeze ile yaptığınız mugalatalar ile inhilal-i anasırı (millî birliğin bozulması) netice vermekte olduğundan, bizim delil-i hayatımız olan mukaddemat-ı ittihadı akim bırakıyorsunuz. O elmas kılıca benzeyen lisan-ı matbuata itidal ile saykal vurun ta ki ifrat ve tefrit ile pas tutmasın.”3
Münâzarât’ın bir haşiyesinde gazeteler için şu ifadeyi kullanmış: “Garazkâr cerideler, hakikî hürriyetin sedasını susturdular. Meşrûtiyet pek az adamların üstünde kaldı. Fedakârları da dağıldılar.” 4
Üstad, Münâzarât’ta “Heyhat nasıl hürriyetimiz umum âlem-i İslâm’ın hürriyetinin mukaddemesi ve fecr-i sadıkı olur?” sorusuna verdiği cevapta doğru konuşan gazetelerden şöyle bahsediyor: “Eğer siz sahife-i efkârı okusanız, tarık-ı siyaseti görseniz, huteba-i umumî olan (umum namına konuşan) doğru konuşan ceraid-i (gazeteleri) dinleseniz, anlayacaksınız ki, Arabistan, Hindistan, Cava, Mısır, Kafkas ve emsallerinde o derece fikr-i hürriyetin galeyaniyle öyle bir tahavvül-i azim ve inkılab-ı acib ve terakki-i fikri ve teyakkuz-i tami intac etmiştir.” 5
-Son-
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Eski Dönem Eserleri, 148.
2- A.g.e, 182.
3- A.g.e, 185.
4- A.g,e, 242.
5- A.g.e, 257.