“Pençe - Kılıç harekâtı”yla Irak ve Suriye’ye hava bombardımanlarının akabinde kamuoyunu hazırlamak maksadıyla Cumhurbaşkanı’nın resmen “savaş ilânı” anlamına gelen “kara harekâtı ihtimalini telâffuzuyla tetiklenen tartışmalar sürüyor.
Gerçek şu ki onlarca hava ve sınır ötesi kara harekâtının terör örgütlerini tasfiye etmeyip terör bataklığını kurutamadığı ortada iken son harekâtın da kapsamı ve amacı bilinmiyor.
Bu arada yine kamuoyunu yanıltan manipülasyonlarla “ABD’ye rağmen hava harekâtının yapıldığı” propagandası yapılırken, en son Beyaz Saray’dan “Türkiye’nin güney sınırında ‘meşru terör tehdidi’ ile karşı karşıya, kendini her türlü savunma hakkı bulunuyor” açıklamasıyla buna yol verildiği ve desteklediği ifşa ediliyor.
TEHDİT VE ŞANTAJA GELİNİYOR
Zira zahirde ABD’ye “terörün arkasında” diye rest çekilirken, gerçekte Türkiye’nin askeri müdahalesiyle bölgenin istikrarsızlaştırılması, Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusunda Pentagon’un silâhlandırdığı 100 bin militanla “koridor devlet” kurdurulan işbirlikçi maşası PYD/YPG’nin yanısıra Fırat’ın batısındaki El Kaide’den kopma IŞİD’den El Nusra’ya emperyal ecnebiler adına “vekâlet savaşı” veren güdümlü taşeron radikal terör örgütleri üzerinden etnik-mezhebi tefrikaya ortam oluşturuluyor.
İçişleri Bakanı’nın “ABD’nin tâziyesini reddediyorum” diye veryansın ettiği sırada Amerikan Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkileri sorumlusu Ethan Goldrich’in başkanlığında kalabalık bir heyetin önce Ankara’dakilerle, ardından PYD/YPG’nin başını çektiği Demokratik Suriye Güçleri (SGD) Genel Komutanı Mazlum Kobani ve Barzani’ye yakın Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ile ayrı ayrı görüşmeleri çelişkili çarpıklığın tezâhürü.
Görünen o ki “Zarrap yargılanması”, Türkiye’ye 30-40 milyar dolar cezanın kesileceği Halk Bank davası ve F-35 tehditleriyle ve “ABD’nin hasımlarıyla yaptırımlar yoluyla mücadele yasası (CAATSA)” ile ekonomik dayatmalar ve Cumhurbaşkanı’yla âilesinin Amerika ve yurt dışındaki mal varlığının araştırılması şantajlarına geliniyor.
TERÖRÜN TASFİYESİ İÇİN “ADANA MUTÂBAKATI”
Ancak en vahimi, bir yandan “Esad’la görüşmek’ten dem vururken, diğer yandan sırf seçimlerde oy devşirmek uğruna Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahaleyle “savaş cephesi” haline getirilmesi; bölgeyi tefrika ve terör fitnesi ateşine atıp Müslüman komşusunun topraklarını bombalaması.
Hâsılı baştan beri Şam’ın dışlayan “Suriye politikası”yla Fas’tan Afganistan’a 22 İslâm ülkesini dilimleyip ufaltma amaçlı BOP’la İsrail’in güvenliği, hegemonyaları hesâbına İslâm dünyasını ifnası, Suriye’nin en az üçe taksimi menhus maksadına hizmet ediyor.
Savruk “Suriye politikası”yla Irak gibi Suriye’de de iç savaş kargaşasını sürdürmekle yıkıma uğratma stratejisine âlet olunarak “Amerikan projesi” uygulanıyor.
Ve AKP iktidarında her fırsatta “Ey Amerika!”, “Ey katil İsrail!” benzeri basit polemikli çıkışlar paravanında ABD ve emperyal işgalcilerle kotarılan işbirliği karambola getiriliyor.
Oysa Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünde 913 kilometrelik sınında kontrolün sağlanmasıyla Türkiye’ye yönelik terörün önlenmesi ve bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesi için Ankara’nın mutlaka Şam’la doğrudan diyalogla işbirliği yapması gerekiyor.
Öncelikle merhum Cumhurbaşkanı Demirel ile dönemin Suriye devlet başkanı Baba Esad’ın 1998’de imzaladığı, her iki ülkenin topraklarında birbirine karşı terör örgütlerini barındırmamayı, terörle ortak mücadeleyi esas alan “Adana mutâbakatı”nın yeniden hayata geçirilmesiyle...