YSK’nın 31 Mart İstanbul büyükşehir seçimlerinin “iptal” edildiği 6 Mayıs “sandık darbesi”nden sonra bile hâlâ mübârek Ramazanda, iftar sofralarında siyasî ayrıştırmaya sürükleyen tahrikkâr söylemler savruluyor. 

Toplum tam bir “yalan rüzgârı”yla karşı karşıya. Daha kararın gerekçesi yayınlanmadan, hatta yazılmaya başlanmadan ortaya “oyların çalındığı” asparagası atılıyor. Oysa YSK’nin açıklanan “kısa karar” gerekçesinde, “oyların çalındığı”ndan tek kelime bahsedilmiyor.

Hukukçuların ve medyaya sızan haliyle YSK’nin “iptal kararı”na şerh koyan itiraz edip hâkimlerin değerlendirmesiyle, YSK’nin üç hafta öncesi kararına ters düşmesi, daha önceki kararlarında aldığı ve artık bir “içtihad” ve “teâmül” haline gelen “yerleşik kararları”nda “sandık başkanı ve görevlilerinin görevlerini kötüye kullanmalarının sözkonusu olduğu olması ve hatta suçun oluştuğunun anlaşılması ilgililerin cezâlandırılmalarını gerektirir. Ancak seçimin iptaline neden olmaz. Seçmenin irâdesine ket vurulamaz, verdiği oy “geçersiz” sayılamaz. 

Bundandır ki azmettiricileri kim olursa olsun, hangi sâik ve etkiyle alınsa alınsın, aynı zarfa konulup aynı sandığa atılan dört pusuladan üçünün “geçerli”, birinin “geçersiz” sayılmasının, aslında YSK’ya da kurulan, millet vicdanını rahatsız eden ve hukuku hiçe sayan bir “kumpas” olduğu ortaya çıkıyor.

GARABET

“Yedi asıl, dört yedek üye” meselesi

“İptal”in perde arkası ve ileri sürülen “gerekçeler”deki çelişkiler tartışılırken, son “karar”da 7’ye karşı 4 oyla alınan “karar”ın 11 üyenin katılımıyla almasındaki garabetin hiçbir izâhı yapılamıyor.

Zira “seçimlerin genel yönetim ve denetimi”ne dair Anayasanın 79. maddesinde “YSK yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur” deniliyor; ancak yedek üyelerin toplantıya katılması hakkında bir hüküm bulunmuyor.

Vakıa şu ki, YSK’nin asgari kaç üyenin katılımıyla yapılacağı, toplantı ve karar yeter sayısı hususlarında açık bir hükmün olmamasına karşı, mevzubahis “iptal kararı”ndakurul üye tam sayısının 11 olarak değerlendirilip bütün üyelere oy kullandırılmasındaki çarpıklığın gerekçesi anlatılamıyor.

Gerçi daha önce YSK, -üç kez- 8, 9 ve 10 üyenin katılımı ile karar almış. Lâkin bütün bu uygulamalara rağmen hukukçular, üyelerin “asıl” ve “yedek” olarak belirlenmesiyle genel/yerleşik uygulama gereği asıl varken yedeğin oy hakkı bulunmadığını, yedek üyelerin ancak asil üyelerden birinin mazereti halinde yerine geçebileceği ve oy kullanabileceğini, yedek üyelerin “üye tam sayısı”na dahil edilmesinin yanlış olduğunu belirtiyorlar.

Kadim/köklü uygulamada, YSK’nin kararlarının genellikle 7 asıl üyenin katılımı ile aldığına, yedeklerin katılımı ile üye sayısının kesinlikle 7’nin üzerine çıkmadığına dikkat çekiyorlar.

Bu açıdan bazı istisnaları olsa da bile bile, ancak asıl üyelerden birinin hastalığı, ölümü ya da ciddi mazareti üzerine yedek üyelerin toplantıya katılıp oy kullanacakları gerçeğine rağmen, “iptal toplantısı”nda, “iptal”e oy kullanacak yedek üyelerin toplantıya katılarak oy kullandıkları ya da “kullanıldırıldıkları”nı mevzubahis ediyor.

TESBİT

Hani “hangi parayla”ydı?

Mâlum, seçim öncesi “millet ittifakı” adayı, seçildiği halde İstanbul’da suya yüzde 40 indirim yapacağını ve öğrenci biletlerini 80 liradan 50 liraya düşüreceğini vaad etmiş; ve on yedi günlük başkanlığı döneminde verdiği vaadini yerine getirerek bu konuda verdiği tâlimatlar, Büyükşehir Belediye Meclisi’nde AKP ve MHP’li üyelerin üyelerinin oylarıyla reddedilmişti.

Bu bakımdan, “iptal”den sonra İmamoğlu’nun gündeme taşıdıği sözkonusu indirimler Belediye Meclisi’nden apar topar geçirilirken, AKP İstanbul adayının, sosyal medyada “suya yüzde 40 indirimi ve öğrenci biletinin 80 liradan 40 liraya düşürdüklerini” duyurması çarpıklığı sırıtıyor.

Ve “Zaman olur zıt, zıddını saklarmış. Lisân-ı siyasette lâfız mânânın zıddıdır” tesbitini teyid ediyor.