Gerçek demokrasilerin meşruiyetini millet irâdesinin temsilcisi Meclisler oluşturur. Meclis’in en başta gelen işlevi ise halktan toplanan vergilerin verimli, yerinde ve doğru harcanmasına dair bütçe yetkisini kullanmasıdır. Bu hak, demokrasinin ve millet hâkimiyetinin temel şartı olarak kabul edilir.
Mâlum, on üçüncü yüzyılda “Magna Carta” olarak bilinen “büyük anlaşma” / “büyük senet”le bütçe yapma yetkisi monarşinin başındaki kraldan alınıp halkın seçtiği parlamentolara tahsis edildi.
Ne var ki Osmanlıdan günümüze darbe dönemlerinde dahi dokunulmayan, “millet adına TBMM’ye verilip asla devredilemeyen yasama görevi ve bütçe temel kanununu çıkarma yetkisi” tek adam rejiminde gasbedilerek milli irâde hakkı “tek kişilik yönetim”e devredildi.
“DARBE ANAYASALARI”NDA BİLE MECLİS’İN “BÜTÇE HAKKI KORUNURKEN
Gerçek şu ki daha Osmanlıda I. Meşrûtiyet’te 23 Aralık 1876’teki Kanun-u Esâsi’de “yasama kuvveti Meclis-i Umumidir” denilir. “Kanun teklif hakkı” Meclis-i Mebûsâna verilir.
23 Temmuz 1908’de başlayan II. Meşrûtiyet döneminde, 8 Ağustos 1909’daki Kânun-u Esâsi’nin tâdilinde “padişahın Meclis’in hâkimiyeti içinde hareket etmesi” belirlenir.
Cumhuriyet döneminde, 20 Nisan 1924’teki Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu’nda “Teşrî salâhiyeti (yasama/kanun koyma) ve icrâ kuvveti Büyük Millet Meclisi’nde temerküz eder” ibâresiyle yasama yetkisinin sadece Meclis’te olduğu tasrih edilir. “Meclis, teşrî salâhiyetini ve müntehab (seçilmiş) reis-i cumhur ile icrâ vekilleri heyeti”ni (bakanlar kurulunu) her vakit murâkabe (denetler) ve ıskat eder (düşürür)” ifâdesiyle Meclis’in cumhurbaşkanı ile hükûmet üzerindeki hâkimiyeti vurgulanır.
Keza “kanun teklif etme, suâl ve istizâh (açıklama isteme) ve tahkikatının Meclis’in cümle-i salâhiyetinden olduğu” kaydedilerek hükûmeti denetim yetkisi ifâde edilir. “Muvazene-i umumiye-i mâliye ve devletin umum hesâb-ı kat’i kanunlarının tasdik ve feshi” ifâdesiyle Meclis’in “bütçe yetkisi” açıkça belirtilir.
1961 darbe anayasasında da “devredilemez” kaydıyla “Meclis’in yasama yetkileri”nin başında, “devletin bütçe ve kesin hesap kanun ve tasarılarını görüşmek ve kabul etmek” yetkisi kaydedilir. “12 Eylül anayasası”nda dahi Bakanlar Kuruluna belli bazı konularda kararnâme çıkarabilme yetkisiyle kalınır.
Oysa “ucûbe sistem”de Meclis’in güvenoyu, gensoru, milletvekillerinin bakanlara sözlü soru hakkı kaldırılırken, kanun hükmünde kararname yetkisi tek başına “partili cumhurbaşkanı” bahşedildi.
BÜTÇE BEYTÜLMALDIR
Özetle, Türkiye’nin 150 yıllık demokrasi tarihinde “yasama/kanun ve bütçe yapma yetkisi” sadece Meclis’te iken, 15 Temmuz Hâdisesi bahanesiyle dayatılan” 20 Temmuz OHAL’i” vetiresinde “tek kişilik hükûmet”te Meclis’in yasama ve denetim işlevi tamamen etkisiz hale getirildi.
Bu arada Meclis’in bütçeyi hazırlama ve onaylama yetkisi fiilen ıskartaya çıkarılırken, Anayasanın “bütçe kapsamında kamu idârelerinin bütün gelir ve giderleri ile mallarını, hesap ve işlemlerini TBMM adına denetlemek”le yükümlü kıldığı Sayıştay’ın denetim işlevi tırpanlandı.
Neticede, Kânun-u Esâsi “Heyet-i cedide-i mebûsan (yeni mebuslar heyeti) padişahın -Meclis’i fesih- tasarrufuna karşı sebat ve ısrar ederse, Meclis-i Mebûsânın kararının kabulü mecburidir” diye hükmederken, onun gerisine düşülerek Meclis figüran haline getirildi.
Düşülen vartada, Cumhurbaşkanı’nın Meclis’e gelip “bütçesi”ni savunmaya dahi gerek görmediği, Meclis’in reddinin bir anlamının olmadığı “Saray bütçesi”nin göstermelik olduğu her haliyle sırıtıyor.
Esasen “bütçe” gerçeği İslâm’da bir anlamıyla “Beytülmal” olarak tanımlanır. Müslümanların vergileri, gayr-ı müslimlerin haraç ve cizyeleri, madenler, savaş ganimetleriyle gönderilen armağanlar, bütün ticari ve iktisadi kaynaklar başta halife olmak üzere kimsenin malı olmayıp, itinayla giriş ve çıkışları kayıt altına alınarak dikkatli, israfsız, ölçülü ve düzenli harcanması gereken “millet malı” - “devlet hazinesi” olarak görülür.