"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Suriyeliler meselesi” Suriye ile çözülmeli

Cevher İLHAN
01 Ağustos 2019, Perşembe
Seçimden sonra siyasi iktidarın İstanbul’dan başlayarak “Suriyeli sığınmacıların kayıtlı odukları illere dönmeleri” emrivakisi, Ankara’nın sekiz buçuk senedir inadına sürdürdüğü “Suriye ve Suriyeli sığınmacılar politikası”nın iflâsını bir defa daha açığa çıkarıyor.

Esasen uzun süredir en üst düzeyde siyasi iktidarın ve kamu kurumlarının yaptırdıkları araştırmalarda ve Cumhurbaşkanı’na sunulan “gizli raporlar”da, mülteci olmayan “geçici koruma altındaki sığınmacı” durumundaki “Suriyeliler sıkıntısı” açıkça teyid ediliyor. 

Ancak sırf siyasi maksatlarla hep problemin üstü örtüldü; “iktidara ilişik yorumcular”, büyük çoğunlukla ülkedeki iç savaş kargaşasından ve bilhassa küresel mihrakların maşası terör örgütlerinin terör ve baskısında kaçan Suriyelilerin ülkelerine dönmesini önerenlere, garip şekilde iktidarı savunma hesâbına “Suriyelileri cellâdın önüne mi atacaksınız?!” çarpıtmalarında bulundular. 

Düşülen vartada, problemin AKP iktidarında Ankara’nın Şam’ı dışlayan, küresel hegemonyaları uğruna Suriye’yi de bölüp dilimlemeyi hedef alan politikalardan türediği örtülü de olsa itiraf ediliyor. 

Gerçek şu ki altı saat süren son MGK toplantısı bildirisinde, ‘’Suriye sınırımız boyunca oluşan otorite boşluğunun ülkemize yönelik tehditleri artırması sebebiyle, sınır güvenliğimiz çerçevesinde bölgede (oluşan) tüm terör unsurları” ifâdesi bu gerçeğin açık itirafı.

“KAOS VE TEFRİKA PLÂNI”YLA...

Ne var ki devam eden cümlede, sözkonusu Suriye’nin kuzeyindeki “terör unsurlarının temizlenmesi” için “barış koridoru’nun inşası”nın önerilmesi, siyasi iktidarın saplandığı neticesiz yanlışta ısrar ettiğini gösteriyor.  

Oysa konunun uzmanları, 30-35 kilometrelik bir şeride sığıştırılmasının çözüm olamayacağını, beş milyonu aştığı bildirilen Suriyelilerden birkaç 100 bininin dahi mevzubahis “güvenli bölge”ye yerleştirilemeyecekleri, yükün yine Türkiye’nin üzerinde kalacağı adı altında olmayacağı belirtiyorlar. 

Daha önce özellikle dış politika alanlarında röportajlar yaptığımız, isâbetli tesbitlerde bulunan Prof. Hasan Ünal’ın açıklamasıyla, tek çârenin, önce Suriye’nin güvenli hale getirilmesi gerekiyor. Ve Suriye’de büyük oranda ateşkes sağlandığına ve barış geldiğine göre, dünyanın en büyük sığınmacı akınına maruz kalan Türkiye’nin uluslararası mercilerce tanınan meşru mevcut Suriye hükûmetiyle resmen diyalog ve işbirliğine gidip elindeki toprakları da Suriye devletine devrederek beraberce belirlenen bir ortak “çözüm paketi” çerçevesinde Suriyelilerin topraklarına, geldikleri kentlerine, köylerine, mahallerine, evlerine iskân edilmesi olduğunu ifâde ediyorlar. 

Aksi halde hâlâ “Siyonist stratejiler”le İsrail’in karşısında bölgede hiçbir güçlü Müslüman devletin kalmaması ve Irak’tan sonra Suriye’nin de etnik ve mezhebi iftiraklar üzerinden parçalayıp ufaltarak ifnasını hedefleyen ABD ve bölgeye musallat olan emperyal ecnebiler kuracağı “güvenli bölge” terörün yuvalanıp daha da azmasına zemin hazırlar.  

Vakıa şu ki, bütün bölgede, Amerikan yönetimlerinin “kaos danışmanı”, Dışişleri eski Bakanı Kissinger’in “hedef ülkeler”e terör, sefalet, kitlesel ölümler, iç savaşlar, darbeler, kargaşa ve “kaos stratejisi”yle “tefrika plânı” dayatılıyor. (Kıssınger’in Yargılanması, Christopher Hitchens, -Türkçesi Mehmet Harmancı- 6)

NEDEN ŞAM’LA İŞBİRLİĞİ YAPMAZ?

Keza İsrail Savunma eski Bakanı Moşe Yaalon’un, “Suriye’nin bütünlüğü federalizmle; ‘Alevistan’, ‘Kürdistan’, ‘Dürzistan’la bölünmeli” ifşaatıyla, emperyal oyun oynanıyor. (AA, 16.3.16)

Birinci Dünya Savaşı’nda 2016’da İsrail’i kurdurup Ortadoğu’daki Müslüman ülkeleri taksim eden İngiliz-Fransız mâmulü menhus “Sykes-Picot anlaşması” ve Bediüzzaman’ın “âlem-i İslâma ve merkez-i hilâfete bir suikast” olarak takbih ettiği “gaddarâne Sevr Muâhedesi” güncelleniyor. 

Bush’un Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’nin duyurduğu, Fas’tan Afganistan’a 22 İslâm ülkesini bölüp parçalama maksatlı BOP versiyonuyla ABD Dışişleri Konseyi kıdemli üyesi Philip Gordon’un Irak ve Libya gibi Suriye’nin de bölünmesini amaçlayan “Gordon plânı” sahneleniyor. 

Gerçekten, neden Kuzey Irak’taki “uçuşa yasak bölge”de olduğu gibi muhataralı “tampon bölge” türü akıbeti muallel ütopyalara girer de, “Suriyeliler” konusunu Suriyelilerle çözmeye çalışmaz? 

“Tampon bölgeler”e yığacağı Suriyelilere milyarlarca masraf yapmak yerine, Ankara Şam’la bir araya gelip neden bu yardımları topraklarını yeniden işletmeleri, işlerini kurmaları için yapmaz?

Suriye’de çözümü, okyanuslar ötesinden gelerek bölge ülkelerini işgal eden işgalcilerle konuşan Ankara, niçin Şam yönetimiyle doğrudan irtibat kurmaya yanaşmaz, hep yanlış yollara sapar?

Ve saplantı ile hâlâ küresel mihrakların “tefrika projesi”ne alan oluşturan, taşeron terör örgütlerinin yuvalandığı terör bataklığına dönüştürülen “tampon bölge” peşine düşer?

Okunma Sayısı: 1620
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı