Öncelikle, her haliyle ağır siyasi baskı altında verildiği anlaşılan ve “garabetli çarpık gerekçeleri”yle “tam bir kanunsuzluk ve hukuksuzluk”la muallel olduğu anlaşılan “karar”ın ağır siyasi baskı altında verildiği ortaya çıkıyor.

En vahimi, son kararla zaten “millilik - yerlilik” tartışmaları ve “beka sorunu” üzerinden hoyratça harcıâlem tartışmalarla “iktidar cephesi”nce “millet ittifakı” partilerinin “teröre destek”, “terörle işbirliği” ve hatta “hıyânet”le suçlandığı vahim sürece geri dönülmesinin sinyalleri çakılıyor.

Cumhurbaşkanı’nın seçimden hemen sonra ilk açıklamasındaki “devir artık kızgın demiri soğutma devridir” sözünün aksine, avdet eden ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı tahrikkâr söylemlerle “kızgın demir” soğumadan daha da “kızdırılıyor.”

“Ayrıştırma, ötekileştirme, kutuplaştırma ve kamplaştırma” eksenli öfke ve gerilimin daha da tahrikiyle toplum dinamitleniyor. Başta ağır ekonomik kriz ve dış politikadaki devasa sorunların meydana getirdiği kırılgan süreçte, iptal kararıyla tırmandırılan siyasi ayrışma ve çatışmalarla Türkiye’nin tam bir kaos ortamına düşürülmesinden korkuluyor.

Ve seçimde milletin yaptığı itidal ve musalâha ikazına rağmen, yine basit siyasi hesâplar uğruna, seçim süreci boyunca sürdürülen karalama kampanyasının daha da alevlendirilmesiyle milletin birliğine ve bütünlüğüne kastediliyor. 

“TÜRKİYE DAHA DA OTORİTER BİR HAL ALDI”

Avusturya Die Presse gazetesinin, “Görünen o ki, artık Cumhurbaşkanı ve partisi AKP için söz konusu olan tek bir konu var: Kendi iktidarını her ne pahasına olursa olsun korumak, hatta bedelini tüm ülke ödeyecek olsa bile. İstanbul’da seçimlerin iptal edilmesi bunun en açık ispatı” yorumuyla “yakında daha pek çok sürpriz mümkün” tahmini bu açıdan kayda değer.

Görünen o ki, sadece içte değil, dışta da Türkiye’ye kaybettiriliyor. Zaten “hibrit/melez demokrasiler” kategorisine düşen, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı Türkiye’nin yarım asrı aşkındır peşinde olduğu demokrasi projesi olan AB süreci de kaybettiriliyor.

Keza Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung’daki “Anti Demokrat” başlıklı yazıda “AB ile üyelik görüşmelerini sürdüren Türkiye’nin Cumhurbaşkanının, partisi seçimlerde istediği sonucu alamayınca demokrasinin temel prensiplerinin devre dışı bırakıldığı”na dikkat çekilip, “jeostratejik konumu”na vurgu yapılarak “Erdoğan Türkiyesi’nin AB’de işi yok” yorumu bu açıdan büyük önem taşıyor.

Keza iktidar partisinin mağlup olduğu seçim sonuçlarını iptalinin son derece tedirgin edici bir gelişme olduğunu nazara veren Oslo merkezli Norveç Verdens Gang gazetesi’nin “Erdoğan’ın iktidarda olduğu son 16 yılda Türkiye giderek daha da otoriter bir hal aldı” denilerek, “iktidar partisinin aleyhinde olursa seçmen irâdesinin geçerliliğinin olmadığı âdil olmayan ve demokrasiye temelden aykırı durum” eleştirisi çarpıcı bulunuyor. 

“KENDİNİ YİYİP BİTİRİYOR…”

Diğer yandan, hukuku hiçe sayan ve demokratik hakka tam bir darbe olarak açığa çıkan “tâlimatlı karar”ın Türkiye’nin ekonomisine şok etkisi yapacağı uyarıları da daha ilk günde ortaya çıkıyor.

Otuz dokuz günlük süreçte ve özellikle YSK’nın seçim tekrarı kararını aldığı son birkaç günde doların 6.20, euronun 7 lira seviyesine çıkması, Merkez Bankası’nın yeniden faizleri “ayarlaması” bunun ilk göstergeleri.

Bu bakımdan,  “Erdoğan hükûmeti ekonomiyi güçlendirmeye odaklanmalı, siyasi dalavereye değil” ifadelerinin dile getirildiği değerlendirmelerde,”Erdoğan ekonomik ve siyasi başarısızlıklara bağlı olarak AKP İstanbul yenilgisini kabullenebilir ve reform sözü verebilirdi. Bunun yerine, güç arzusuyla kendini yiyip bitirmiş görünüyor, Türkiye’yi hem ülke içinde hem de uluslararası alanda zayıflatıyor” tesbitleri dikkate değer...