"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ve “başörtüsü helâlleşmesi”

Cevher İLHAN
01 Aralık 2021, Çarşamba
“Yüzleşmek, topyekûn bir şifa olarak kanayan açık yaraları sarmak, milletin kucaklamasına kapı aralamak, barış ve bütünlük içinde devam edebilmek” amaçlı “helâlleşme yolculuğu ” çağrısına bizzat Cumhurbaşkanı’nın “Biz bu işin gerisindeki niyeti görmesek…” niyet sorgulaması dikkat çekici.

Her fırsatta kendilerini “yerli” ve “milli” olarak övüp “zillet” ve “illet” dediği “millet ittifakı”nı ve “demokratik parlamenter sistem işbirliği”ndeki bütün muhalefeti “teröristlik”, “terör  destekçiliği” ve “hıyânet”le suçlayan, ana muhalefeti “yeminli Türkiye düşmanlarının ülke içindeki taşeronluğu”yla itham edip kin ve öfkeyi alevlendiren ağır tahkirlerle kutuplaştırıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı “nefret dili” hep “iktidar cephesi”nden en üst düzeyde savruluyor. 

“Muhafazakârlara haksızlık edildi” diyen ve “dindar kesimle ilişkilerimiz iyi, onlar da ülkenin gidişatından rahatsız. Bütün mesele karşılıklı güveni oluşturmaktır; bizim muhafazakâr dünyayla helalleşmemiz lazım, eksiğimiz var, oturup konuşmadık, dertlerini dinlemedik” diyen ana muhalefet liderinin “bizim de hatalarımız oldu” ikrarı yine siyasi karalamalarla karambole getiriliyor.  

ONCA İKRARA RAĞMEN…

Aslında Kılıçdaroğlu’nun helalleşme listesinde yer alan 34 vatandaşın katledildiği Roboski bombalaması, 301 madencinin can verdiği Soma fâciası, 103 vatandaşın katledildiği Gar katliamı, 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım arasındaki yüzlerce vatandaşın ve güvenlik görevlisinin şehit edildiği terör saldırıları, KHK haksızlık ve hukuksuzluklarıyla yüz binlerin mağdur edilmesi on dokuz yıldır devam eden AKP iktidarında gerçekleşti

“İkna odalarına sokulan başörtülülerle helalleşme meselesi”nde yakın tarihte ana muhalefetin insan hakları ve özgürlükleri eksenindeki dine ve dindarlara saygı perspektifine bütün Türkiye şahit…

Bu süreçte öncelikle Bosna’ya başörtüsü götürüp dağıtan ve daha Şubat 2009’da çarşaflıların partiye katılma töreninin ardından yolunu kesip “Çarşafı meşrulaştırdınız!” itirazında bulunan bazı partililere önceki genel başkan Baykal’ın “Çarşaflılar da bu ülkenin insanı ve onların çocukları da şehit oluyor. Kimsenin özel yaşamında nasıl giyineceğine karışmaya hakkımız yok; bu Türkiye’nin toplumsal bir parçasıysa bunu herkesin tabii karşılaması lâzım; hoşgörülü olalım ve düşmanlık yapmayalım” sözleri, dini değerlerle barışın açık sinyali idi. (gazeteler, 4.2.2009)

Daha sonra Kılıçdaroğlu’nun “Hatalarımızdan birisi, kadının başörtüsü sorununu Türkiye’nin bir numaralı sorunu haline getirdik. ‘Kadınlar başörtüsü taksın mı takmasın mı’ bunu konuştuk; çok samimi içten söylüyorum, bu yanlıştı” sözü bunun ikrarı oldu. (gazeteler, 15.1.2020)

Bu ikrarı, en son canlı yayında “28 Şubat süreci mağdurlarıyla, başörtüsü yüzünden dışlananlarla nasıl helâlleşeceksiniz” sorusuna öncelikle “iktidara geldiklerinde başörtülü bir isme bakanlık görevi verebileceklerini vurgulayıp “Başörtüsü yasağının doğru olmadığını hayatımın her alanında dillendirdim. Onların acılarını anlamalıyız. Aynı tabloların yaşanmaması için gelecekte iyi bir vizyon belirlemeliyiz” cevabıyla tekrarladı. (Habertürk Tv, 18.11.21)

DİNE SAYGIDAN “SİYASİ RAHATSIZLIK!”

Ne var ki “iktidar cephesi” muhalefetin, özellikle parti meclisinde ve teşkilâtta başörtülülerin görev aldığı ana muhalefetin dini değerlere sahip çıkıp dindarların hak ve hukuku korumasından rahatsız. 

Sırf siyasi sâik ve endişelerle dinî bir vecibe olan başörtüsüne üniversitelerde ve kamuda dayatılan keyfi yasağın inanç hürriyeti, insan hakları ve temel özgürlükler kapsamında kaldırılmasındaki büyük katkısını değerleştirmeye yelteniyor. 

Onca açık beyâna rağmen Cumhurbaşkanı’nın hâlâ “Sen önce başörtülü bacılarımızdan helallik dile. Utanmadan, sıkılmadan, hâlâ diyorsun ki onların hukukunu biz koruduk” çarpıtması bundan.

Ve bu vaziyetle, Bediüzzaman’ın tesbitiyle “Umûmun mâl-i mukaddesi (ortak kudsi değeri) olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslektaşlarına (partililerine) daha ziyade has göstermekle, kavi (kuvvetli) bir ekseriyette dine aleyhtarlık meyli uyandırmakla (dinin) nazardan düşürülmesi” pahasına dini kendi partidaşlarına mahsus gören” sakim bakışla “din tekelciliği”ne, dini siyasetine âlet eden vebâl ve vahamete soyunuluyor. (Sünûhat, 65-67)

Muhalefetin de dine sahip çıkmasından memnuniyet duymak yerine gocunuluyor. Din siyasete fedâ ediliyor. 

Yazık, çok yazık…

Okunma Sayısı: 1510
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Oğuz Yiğiter

    1.12.2021 11:01:53

    Ülkeyi özel şirketleri gibi yönetmeye kalktıkları gibi, sanki dini de babalarının tapulu malı görüp, kimseye dokundurtmam anlayışında ve tövbe kapısı kapanmış ve kimse eski kusurlarından pişmanlık duymaya hakkı yokmuş gibi, tekelci ve hazımsız bir anlayış. 69'dan beri tepe tepe kullandınız yeter artık. Çekin elinizi şu din ve mukaddeslerin üzerinden...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı