Karikatür bir sanattır. Hem de eleştiri sanatı... Zira “özeleştiri” mekanizmasını harekete geçirir.
Kabul edelim ki, Türkiye’de karikatür sanatı çok gelişti. Elbette ki, bu günlere kolay gelinmedi.
Ancaaaak...
Karikatür sanatına tahammül, 1950, 60, 70 ve 80’li yıllardaki kadar kalmadı.
Tahammül; sıfırın altında eksi sıfır!
*
Demokrat Parti döneminde Akbaba dergisinde çıkan Menderes ve ekibi ile ilgili çizilen karikatürlere bakıyoruz, neler çizilmemiş ki. Detaylara girmekten “haya” ederim. Elbette ki, dâvâlar açıldı. Ancak hukuk “ifade özgürlüğü” çerçevesinde gereğini yapmıştır. Halk galeyana gelmedi.
27 Mayıs sonrası pespaye karikatürlere girmeyeceğim. Zira onlar, mizahtan çok ideolojik ve aşağılama karalamadan ibaret çizimlerdi.
*
70’li yıllarda hangi siyasî parti lideri olursa olsun, mizah dergilerinde öylesine eleştirel karikatürler yer aldı ki, hiçbiri kalkıp, dâvâ bile açmamış. Eleştiriye tahammül vardı. Hatta, dönemin başbakanı Süleyman Demirel kendisini sık sık eleştiren Milliyet Gazetesi çizeri Bedri Koraman’ın karikatürlerini Güniz Sokak’taki evinde muhafaza etmiş, duvara asmıştı. Sanırım bazı karikatürler, şimdi Isparta’da Demokrasi Müzesi’nde yer alıyor.
*
Evet, karikatür sanatında illa muhalif olacak diye bir kaide yok. Zira iktidar yanlısı mizahçılar ve karikatüristler de var. Bu noktada Vasfi Rıza Zobu’nun şu düşüncelerini aktarmak yerinde olur; “Karikatür, muz gibidir. Ne niyetle bakılırsa o manayı alır. Bir düşüncenin işleme tarzına göre şekil alan bu çizgilerden dolayı kimi mahkemeye dilekçe verip hakaret dâvâsı açar, kimi de parmakları arasına girdiği sanatçıya teşekkür mektubu yazar.” (Kar, İsmail- Karikatür Sanatı, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1999)
*
Sosyal Medya kullanıcıların artmasıyla birlikte “karikatür” bir bocalama dönemi geçiriyor denebilir şu sıralar.
Neden?
Çünkü öyle bir rüzgâr estiriliyor ki, ne yandan esersen es!
Birileri bir algı oluşturuyor, hemen ardından, araştırmadan, soruşturmadan herkes bu algının peşinde koşturuyor.
Eleştiri desen eleştiri değil. Hakaret desen o da değil... Hatta düpedüz tehdit!
Usta çizer İbrahim Özdabak’ın 2012’de yayımlanan bir karikatürünü tekrar ısıtıp gündeme getiren kafalar, eleştirmek bir yana, tehdit üzerine tehdit yağdırıyor.
Bu karikatür üzerine konuşacak olanlar, 2012 tarihinde nerede olduklarına bir baksın, ondan sonra eleştirmeye kalksınlar!
*
İnsanlar bu hâle nasıl getirildi?
Bir karikatür üzerinden hem karikatürist, hem o düşünceye mensup insanlar ve hem de bir gazetenin kapatılması için vahşice çığlıklar atılıyor!
Elbette ki, hedef belli; Yeni Asya!
Efendim? Biri tahammül mü dedi? Geçin onu bir kalem.
Ürkütücü olan, bunu yapanların çoğunun “dostlarımız” olması.
Dikkat edin, “ürkütücü” dedim, “üzücü” değil. Çünkü vefasız dostların indirdiği darbelerden dolayı üzülmeyi unuttuk.
*
Bu camianın dışındakiler zaten bizi dinlemeyecek. Sözüm “dostlarımıza.”
Vur, fakat dinle!