"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ayasofya minarelerinden ezan okundu

18 Mart 2019, Pazartesi
AP’nin dine yaptığı hizmetlerin en büyüğü 1979 Ramazan ayında Ayasofya’nın “Hünkâr Mahfili”ni ibadete açarak minarElerinden Ezan okutması ve “Hırka-i Şerif”te 24 saat Kur’Ân okutma geleneğini yeniden başlatmış olmasıdır. 12 Eylül ihtilÂli bunları yasaklatmıştır.

- DEMOKRAT MİSYON PARTİLERİ (6) -

DİZİ-6: MEHMET ALİ KAYA

***

GÜRLER YIKILDI

Cevdet Sunay’ın görev süresi bitince yerine muhtıranın en güçlü ismi Faruk Gürler aday oldu. Herkes Faruk Gürleri muhtıranın en güçlü generali olarak destekliyor, geleceğin Cumhurbaşkanı olarak görüyordu. Hatta gazeteler onun cumhurbaşkanlığını ilân etmişlerdi. Ancak AP ve Süleyman Demirel’in politikaları ile seçilemedi. Demirel kendi adayını son anda açıkladı: Tekin Arıburun. 13 Mart 1973 günü yapılan oylamada bütün tehditlere ve korkutmalara rağmen AP gurubu dik durdu. Sabit Osman Avcı sonuçları açıkladı. “Tekin Arıburun 282, Faruk Gürler 175, Ferruh Bozbeyli 45.” İhtilâlci Gürler yıkılmıştı.  Böylece12 Mart’ın rövanşı alındı. Bu durum o günün şartlarında fevkalâde büyük bir siyasî başarı ve parlamentonun açık kalmasının en güzel meyvesi olmuştur. Bu olay bile Demirel’in parlamentonun açık tutulması için istifa kararının ne derece isabetli olduğunu göstermeye yeterlidir. Nihayet 6 Nisan 1973 tarihinde TBMM’de anlaşarak Fahri Korutürk’ü Cumhurbaşkanı seçtiler. 

12 Mart Muhtırası’ndan sonra Demirel hükümetinin istifasından sonra Nihat Erim (19.3.1971–17.4.1972) Ferit Melen (19.5.1972–6.4.1973) Naim Talu (13.4.1973–26.1.1974) hükümetleri kuruldu ve devamlı olarak AP’nin desteğine ihtiyaç duydular.

3. 12 Mart Muhtırasından Sonra AP’nin İkinci Kez Bölünmesi

AP, 1972 yılında yapılan 6. Büyük Kongrede birlik ve beraberliği tekrar sağladı. 1973 yılında yapılan genel seçimlerde 12 Eylül sonrası kurulan MSP ve AP’den ayrılan 41’lerin kurduğu DP hareketinin AP oylarını bölmesi sonucu oy oranı % 29,8’e düştü. 

Bu durumda ancak 149 sandalye kazanabildi. CHP’nin Koalisyon teklifini kabul etmeyerek muhalefette kalmayı yeğledi. 

12 Mart Muhtırası sonrası yapılan 1973 seçimleri sonrası ilk olarak partiler üstü CHP-MSP hükümeti kuruldu. Bu hükümet “Anarşistlerin Affı” meselesi ve diğer sebeplerden dolayı bozulunca partiler üstü hükümet kurma çalışmaları yapıldı. İlk olarak Sadi Irmak Hükümeti kurulması denendi. (17.11.1974) ancak bu hükümet meclisten güvenoyu alamadı. Bunun üzerine Demirel AP-MHP-GP ve MSP’den oluşan I. MC Hükümetini kurdu. 

5 Haziran 1977 tarihinde erken genel seçim yapıldı. Bu seçimde AP oyların % 36,9’unu alarak 189 milletvekilliği kazandı. MSP’nin oyları yarı yarıya düştü. DP tarihe gömüldü. CHP 213 milletvekilliği kazandı. Seçim sonrasında CHP tek başına hükümet kuramayınca II. MC Hükümetine yol açıldı. 1 Ağustos 1977 tarihinde AP-MHP-MSP’den müteşekkil II. MC hükümeti kuruldu. 11 Aralık 1977 tarihinde yapılan yerel seçimlerde AP oylarını % 38’e çıkararak arttırmış oldu. 1978 yılında AP’den pazarlık sonucu ayrılan 11 milletvekili ile CHP hükümeti kuruldu. Bu hükümet ülkeyi iyi idare edemeyerek anarşi, yokluk ve kıtlıklara mahkûm etti. Ülkede büyük bir kargaşa havası hâkim oldu. 14 Ekim 1979 tarihinde yapılan kısmî senato ve 5 milletvekili için yapılan ara seçimde AP oyların % 52’sini ve 5 milletvekilinin beşini de aldı. Bunun üzerine “Milletin iradesi AP lehine tecelli etmiştir” diyen Bülent Ecevit 16 Ekim 1979 tarihinde istifa etti. Süleyman Demirel meclisteki diğer siyasî partilerin hükümete girmeden dışarıdan desteği ile 12 Kasım 1979 tarihinde 43. Hükümet olan “AP Azınlık Hükümetini” kurdu. 

AP azınlık hükümeti almış olduğu 12 Ocak 1980 Ekonomik kararları ile 100 gün içerisinde enflasyonu kontrol altına aldı ve yoklukları, kuyrukları ve kıtlıkları kaldırdı. Buna karşın Ocak ayı içinde Ordu adına Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e “Anayasal Kuruluşların bir araya gelmeleri için” bir uyarı mektubu verildi. Cumhurbaşkanı bu mektup ile ilgili olarak Başbakan Süleyman Demirel’i kabul ederek bilgi istedi. Demirel mektubun muhatabının kendisi olamayacağını ifade ederek kabul etmedi. Henüz bir aylık bir hükümetin hiçbir meseleden sorumlu tutulamayacağını belirtti. 

DARBE

Cumhurbaşkanlığı seçimi geldi. Süleyman Demirel vekâleten İhsan Sabri ÇAĞLAYANGİL’i teklif etti ve meclis kabul etti. 114 tur oylama yapılmasına rağmen yeni Cumhurbaşkanı seçilemedi. Meclis ve AP hükümeti içerden dışardan sıkıştırılmaya çalışılınca Demirel meclisten güvenoyu istedi. 2 Temmuz 1980 tarihinde yapılan Güven Oylamasında 214 ret oyuna karşı 227 oy ile güven tazeleyerek bir takım oyunları boşa çıkardı. CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit ile anlaşarak “Erken Seçim” yapılması ve yeni Cumhurbaşkanının bu yeni meclis tarafından seçilmesini önerdi ise de kabul ettiremedi. B. Ecevit bir türlü diyaloğa yanaşmıyordu. Cumhurbaşkanı vekili İ. Sabri ÇAĞLAYANGİL’in liderleri bir araya getirerek çözüm araması da fayda vermedi. Anarşi ise gittikçe tırmanıyordu. MSP’nin Konya’da yaptığı miting ve çıkan olaylar da işin tuzu biberi oldu. Ordu “Anarşi ve İrtica” bahanesi ile 12 Eylül 1980 tarihinde darbe yaparak meclise el koydu. 

12 Eylül Askerî hareketi AP Hükümetinin görev yapmasına ve çalışmasına engel oldu. Anayasa’yı yürürlükten kaldırdı. Meclisi kapattı. Partileri, Sendikaları, Dernek ve Vakıfları kapatarak çalışmalarına son verdi. AP Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı 11 Eylül gecesi evinden alarak Çanakkale’de bulunan Hamzakoy’a sürgüne gönderdi. Ekim 1981’de AP kapatıldı ve mal varlıklarına el konuldu ve hazineye devredildi. 

Türk siyasî hayatına 1946 yılında başlayan DP’nin devamı olan AP’de askerî bir darbe ile siyasî hayattan uzaklaştırıldı. Bunun tek bir sebebi vardı. O da DP’nin devamı olması idi. Anarşi, Terör ve Ekonomik istikrarsızlık olsaydı CHP yüz defa daha ihtilâli hak etmişti. Ama O Cumhuriyetin kurucusu ve Atatürk devrimlerinin muhafızı olduğu için ihtilâlciler devamlı onu korumuşlar, hatta ihtilâli “Atatürk İlke ve İnkılâplarını ihlâl etmek, devrimlerden uzaklaşmak ve Atatürkçü yoldan ayrılmak” bahanelerine bina edilmiştir. Bunun suçlusu da elbette CHP değil, DP ve AP olacaktı. Bunun için darbeler AP’yi iktidardan uzaklaştırmak için yapılacaktı. Ve öyle oldu. 

1965–1980 AP DÖNEMİ YAPILAN HİZMETLER

Türkiye, 1965 yılından sonra Planlı Kalkınma Dönemine girmiştir. Beşer yıllık kalkınma planları yapılmış ve bunlar başarı ile uygulanmış, böylece devamlı bir kalkınma sağlanmıştır. Bu dönemde yıllık % 5 enflasyon ve % 7 kalkınma hızı ile dünyada örnek bir ülke olmuştur. 

10 Ekim 1965 genel seçimleri ile AP % 53 oy ile tek başına iktidara gelince Türkiye, DP’nin 1950 yıllarında izlediği ekonomi siyasetine yeniden döndü. 12 Haziran 1966 tarihinde Fırat Nehri üzerinde Keban Barajı’nın temeli atıldı. 5 Ekim 1967 tarihinde Tokat Almus Barajı hizmete girdi. 29 Aralık 1966 tarihinde Ambarlı Santralı hizmete açıldı. 29 Mayıs 1967 tarihinde Kesikkaya Baraj ve Santralı hizmete girdi. 5 Ağustos 1967 tarihinde Altınapa Barajı hizmet vermeye başladı. 

Bu dönemde özel sektöre öncelik tanıyan, ancak kamu sektörünü de yer yer devreye sokan bir büyüme ve yatırımı hedef alındı. “Büyük Türkiye” AP ve onun genel başkanı Demirel’in temel sloganı oldu. AP hükümetinin ilk dört yıllık dönemi ekonomik bakımdan ülkenin hızlı bir kalkınma içinde olduğu bir dönemdir. Bu dönemde pek çok yatırım yanında 20 Şubat 1970 yılında İstanbul Boğaz Köprüsü’nün temeli atıldı. 

En önemlisi de 14 Mayıs 1969 tarihinde DP’nin iktidara geldiği gün DP’lilerin hakları geri verildi.  

ECEVİT NE DEMİŞTİ?

Yine bu dönemde AP 12 Mart 1971 muhtırası ile hükümetten uzaklaştırılmış ve istikrarsız partiler üstü hükümet denemelerine sahne olmuş ve 1974–75 yılı CHP-MSP koalisyonu ve 1978 hileli CHP (Ecevit) hükümeti kurulmuş ise de plan ve program olarak AP programı uygulanmıştır. S. Demirel’in başlatmış olduğu “Planlı Kalkınma Modeli” döneme damgasını vurmuştur. “Devlette devamlılığın esas olması” da bu modelin devamını sağlamıştır. Ecevit’in devamlı olarak vurguladığı “Köykent Projelerinin” bu kalkınma dönemine sağladığı bir artısı olmadığı gibi yatırımlara sekte vurmanın ötesinde bir faydası da olmamıştır. Diğer koalisyon partilerinin beylik sloganlar dışında ne projeleri ne de planları yoktu. 1971 yılında I. Boğaz Köprüsü’nün temeli atıldığı zaman Ecevit’in “Boğaz Köprüsü lükstür. Buradan zenginler geçecektir” diyerek “Zap Suyuna köprü yapalım” kampanyası başlatması gibi komik icraatlarının ne derece ülke kalkınmasına fayda sağladığı ve sağlayacağı düşünülmelidir.

1965 yılında Türkiye’nin 3 barajı vardı. 1980 yılına gelince 150 büyük baraj ve 200 küçük baraj (Gölet) yapılmıştır. Bunlar hem sulama, hem de elektrik üretimi sağlamışlardır. 1965 yılında Türkiye’nin 508 köyünde elektrik varken bu sayı 1980 yılında 18.345’e çıkarak köylerin % 80’ine ulaşmıştır. 

Sadece Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde yapımı planlanan GAP PROJESİ dünyanın önemli projelerinden birisi olma özelliğini hâlâ daha korumaktadır. Bu proje Cumhuriyet döneminin ihmal edilen Doğu ve Güneydoğu Anadolu kalkınmasında ilk ciddî projedir. Gaziantep, Adıyaman, Elazığ, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Siirt illerinin tamamını kapsamaktadır. 22 baraj, 19 hidroelektrik santral yapımı ile sulama ve enerji ihtiyacı yanında ulaşım, havaalanı, tarım, eğitim, sağlık ve inşaat sektörünün motorunu teşkil etmektedir. İlk olarak 18 Ekim 1976 yılında Keban Barajı ile yapımına başlanmıştır. 3 Nisan 1977 yılında ise Urfa Harran Ovası’na su götürecek Urfa Tünelleri’nin temeli atılmıştır. Burada 1.693.027 hektar arazi sulanacak ve 27 milyar 345 milyon kilovat/saat elektrik üretilecektir. 

Bu gün “Atatürk Barajı” adı verilen “Karababa Barajının” inşaatına 24 Şubat 1980 tarihinde başlama talimatı verilmiş ve 4 milyar liralık kredi bulunarak 23 Temmuz 1980 tarihli Resmî Gazete ile ilân edilmiştir. Ancak 12 Eylül 1980 ihtilâlinden sonra ihtilâlcilerin “Biz borç ödeyemeyiz” demesi ile rafa kaldırılmıştı. 

Bir ülkenin kalkınmasında altyapı asla inkâr edilemez. Altyapısı olmayan bir ülke önce bu altyapıyı oluşturması gerekir ki buna dayanarak kalkınma trendine geçsin. Altyapı yoldur, barajdır, elektriktir, üniversitedir. Almanya’nın, Japonya’nın, Fransa’nın altyapısı vardı. Bunun için 1945 yılında savaşla yerle bir olsa da kısa zamanda kalkındı. Çünkü yolu vardı, üniversitesi vardı ve mühendisi vardı. Bir insan en az 40 senede yetişir. Yol olmadan hiçbir şey yapılamaz, ticaret olmaz, madenler işlenmez, dolaşım olmaz, üretim olmaz. 1965 yılına kadar Türkiye’de yol yoktu, okul yoktu ve üniversite yoktu. Sadece 3 üniversite ve 3 tane barajı vardı. Enerjisi yoktu ve yetişmiş mühendisi yoktu. Önce bunların oluşması gerekiyordu. 

1950 yılında her şeyi dışarıdan alan Türkiye 1980 yılına gelince 600 kalem mal üretip dışarıya ihraç edecek seviyeye çıkmıştır. 

Buna göre de ihracatta ilerleme kaydetmiştir. 1965 yılında I. Plan döneminde 2 milyar dolar ihracat öngörülmüştü. Bu rakam 1980 yılına gelince 20 milyar dolara çıkmıştır. 

DEVAM EDECEK

 

Okunma Sayısı: 4826
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali Tam

    18.3.2019 10:00:35

    Giyabi Cenaze Namazi icin Ayasofya Acilmali (ydi) Ne YÜREK KALMIS ne CESARET TÜFFFFFFFFF

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı