"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İslâm ekonomisinde temel esas kul hakkı

28 Haziran 2021, Pazartesi
İslam ekonomisinde en temel esas kul hakkıdır. Diğer esaslar israfın engellenmesi, ekonomik hürriyet, mülkiyet haklarının, toplumsal adalet ve refahın arttırılması olarak sıralanabilir.

GİRİŞ...

İslâm ekonomisinde iş hukukunun daha iyi anlaşılması için sürekli birçok İslâm âlimi bu konuda yorumlar yapmışlardır. Fakat asıl esas alınması gereken prensipler Kur’ân ve hadisler ışığında belirtilmiştir. Bu çalışmanın ilk aşamasında, insanın asıl yaratılış gayesinden bahsedilerek, ekonomi ile bağlantısına yer verilmiştir. Daha sonra çalışan insanın çalışma ortamında nasıl davranması gerektiği, işçinin ve işverenin sorumluluklarına değinilmiştir. Bu çalışmada asıl amaç; İslâm’ın ekonomik hayata nasıl sınırlar çizdiği, bu sınırlar içinde kalındığı sürece üretimin ve verimin artacağı konusunun üstünde durulmuştur. Yine, işçi-işveren anlaşmazlıklarının çözüm yolları Kur’ân ve hadisler perspektifinden yararlanılarak İslâm’ın tavsiye ettiği hukukî, manevî ve idarî tedbirler açıklanmıştır. İslâm ekonomisini diğer ekonomilerden ayıran en temel özellik ise, insanı insan olarak görmesidir. Özetle çalışmamızda bunlara yer verilerek, huzurlu ve sağlıklı bir iş ortamı oluşturmanın ancak İslâm’ın belirlediği sınırlara uymak ile mümkün olacağı açık ve net bir şekilde ifade edilmiştir.

BİRİNCİ BÖLÜM İSLÂM EKONOMİSİ VE İNSA

1.1. İnsan ve Ekonomi

İslâm ekonomisinde işçiyi ve işveren kavramlarını incelemeden önce insanın mahiyetini anlamak ve bunun din ile ilişkisini anlamlandırmak oldukça önemlidir. İnsan bu kâinata eşref-i mahlûk suretiyle gönderilmiştir. Bu sebeple insana düşen yaratılış gayesine uygun olarak bu dünyadaki faaliyetlerini yerine getirmesidir.

Dünyaya öylesine gönderilmeyen insan, sahip olduğu, kendine özgü istidatları bakımından diğer varlıklardan da ayrılmıştır. İnsanın şerefi de bir bakıma kendisine verilen kabiliyetlerle ve donatıldığı yeteneklerle ilgilidir. Akıl edebilme, düşünme, fikir yürütme ilim öğrenme ve neticede kendi hür iradesi ile amel edebilme kabiliyeti onu diğer mahlûkata karşı üstün kılan özellikleridir. Bu üstün özelliklere sahip olmak insana ayrıca mesuliyetler yükleyerek, dünya hayatındaki imtihanı da bunlar olmaktadır.

Allah’ın insanlar için yarattığı nimetlerin hepsi, bir emek sonucunda insana ulaşmaktadır. İnsanın bu nimetlerden faydalanması için çalışıp emek göstererek, neticede de şükretmesi gerekir. Çalışmaya, emek harcamaya imkânı olduğu halde başka kişilerden bir şey istemek, diğer yaratılanlardan farklı donatılan insana yakışmayan bir davranış olacaktır. 

Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Sizden birinizin dağa gidip, odun toplaması ve sonra da onu satarak ihtiyacını karşılaması, insanlardan dilenmesinden daha hayırlıdır.” 1

İnsan, ekonomi, iktisat kavramlarına ve bunların birbiriyle olan ilişkisine bakıldığında hiçbiri birbirinden ayrı bir kavram olarak düşünülememektedir. İnsanın ihtiyaçları ile elden olan kaynaklar arasında bir denge oluşturması ferdî iktisadın temelini oluşturur.

İhtiyaç konusuna gelindiğinde ise, his ve istidat bakımından sınır konulmayacak kadar zengin ve geniş bir âleme sahip olan insanın bu nisbette ihtiyaçları da o derece çok olacaktır. “İhtiyaç dairesi, nazar dairesi kadar büyüktür, geniştir. Hattâ hayal nereye gitse, ihtiyaç dairesi dahi oraya gider… Elde olmayan, ihtiyaçta vardır. Elde bulunmayan ise hadsizdir” 2 vecizesi ihtiyaç konusunu açık bir şekilde ifade etmektedir.

İhtiyaçları sonsuz, imkânları sınırlı olan dünyada yaşayan insan, toplum içinde iktisadî ilişkilerini, belli esaslara dayandırmak ve yürütmek zorundadır. Çünkü arzularla imkânların birbiri aleyhine olması, insanın yaşayışında büyük tesirler ve sonuçlar meydana getirmeye bir sebeptir. Ferdin huzursuzluğu veya saadeti bu ilişkinin dengede tutulmasına bağlı olduğu gibi, toplumun saadet ve huzuru da bu dengede mevcut olmaktadır. Asıl mesele insanı saadete, refaha ulaştıracak unsurların teminidir. Bunun ise, kişinin hiçbir zorlamaya tâbi tutulmadan inisiyatifi elinde tutacağı bir ekonomi ya da iktisat düşüncesinin kabulü ile mümkün olacaktır. 3

İktisadi faaliyetlerin temelini insan oluşturmaktadır. Bu faaliyetlerin esas hedefi insanın maddeten doyurulması, yüceltilmesi ve sürekli bir mutluluğa kavuşturulmasıdır. İnsanı iktisadî faaliyetlerin bir vasıtası olarak ele almak yerine, bu faaliyetlerin gayesi olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Ruhu şuuru ve moral değerleri reddeden materyalist düşünce için insan, büyük güçlere sahip mükemmel bir makinadır. Bu makinanın bakımı, korunması ve verimli kılınması toplumun faydasına olacaktır. Materyalist düşünce, insanın beynine, kaslarına ve güçlerine daima üretime katkısına göre değer biçer. Bu düşüncede, düşünen, bilen ve inanan, iman eden insan (homo sapience) yerine, alet yapan insanı (homo faber) ve ekonomik insanı (homo economicus) tercih ederler. Bu insan bütün davranışlarında mantıkla, hesapla hareket eder. Her şeyi hesaba vuran, bir robot gibi, ruh dünyası, kalp dünyası olmayan, bir adım atarken dahi menfaati varsa atan, yoksa atmayan insandır. Buradaki insanın davranışlarını tanzim eden, aşırılıklarını sınırlayan, dengeleyen ölçülerde dinî düşüncelere yer verilmemektedir. 4 (iktisadî prensipler) Oysa her ilim ve bilimin din ile ilişkisi olduğu gibi ekonomi bilimi ve bu bilimde insana ait hususlarda din ile ilişkilidir.

1. 2. İslâm Ekonomisi

İslâm Ekonomisi, diğer ekonomi kavramlarından farklı olarak Kur’ân veSünnet ilkelerine dayanmaktadır. Aile, miras, mülkiyet, devlet, zekât, israf ve faiz yasakları gibi konuların ana hatları Kur’ân ve sünnet ilkelerine dayanır. İslâm ekonomisi usûl esas olarak vahiyle gelen ilkelere dayandığı için buna bağlı olarak uygulamalar zaman ve mekân olgusuna göre değişiklik göstermiştir. Bu kavramın en temel esası ise kul hakkıdır. Diğer esaslar ise israfın engellenmesi, ekonomik hürriyet, mülkiyet haklarının arttırılması, toplumsal adalet ve refahın arttırılması olarak sıralanabilir. İslâm’da diğer olgular gibi denge sistemine dayanır. Bu dengeler 3 taraflıdır; kâinatın, insanın ve toplumun dengesi. İslâm ekonomisine bu dengeler çerçevesinde bakmak gerekmektedir. Bunlardan en önemlisi de insana ait olan dengedir. Yani, “İslâm insanı” sınırsızca tüketen, ekolojik dengeyi bozan, ekileni ve nesli bozan ‘Ekonomik İnsan’ın tersine hem üretirken hem de tüketirken bütün yaratılmışların iyiliğini gözetir. Makro bazda en verimli sosyal üretimi bu bağlamda sağlamış olur.

1. 2. 1. İslâm Ekonomisinin Özellikleri

Cenab-ı Hak, yarattığı insanların huzurlu bir şekilde hayatlarını devam ettirmeleri için gerekli olan sistemi en üstün şekilde bu kâinatta yerleştirmiştir. Bunun için iki dünya saadetini sağlamak, ancak bu sisteme uymak ile mümkün olacaktır. Zaten İslâm’ın ekonomik sistemi de bunu temin edecek yapıya sahip olan tek ve gerçek sistem demek yanlış olmasa gerektir. İslâm ekonomisi dediğimiz bu sistem fertler arasındaki kardeşlik bağını koparacak hiçbir olumsuzluğu kabul etmemektedir.

Bütün tekel ve ihtikâr (vurgunculuk, karaborsacılık) işlerini yasaklamıştır.

Bakıldığında bunlar toplumun ve ülkelerin zararınadır. Yine faizin haram kılınmasıyla ve zekâtın farz olunmasıyla en üst fayda gözetilmektedir. Ekonomik anlaşmaların sağlam ve meşrû olabilmesi için bütün anlaşmaların şahitler huzurunda yapılması emredilmiştir. Bakara Sûresi 282. âyette; “Ey iman edenler! Belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir kâtip doğru ve tam olarak yazsın.

Kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi (gerçeği) yazmaktan kaçınmasın, yazsın.

Üzerinde hak olan da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmeye kalkmasın. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), aklı ermez biri ya da za’af sahibi ise veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, onun velisi (borç senedini) dosdoğru şekilde yazdırsın” şeklinde ifade edilmiştir. Bu sistem tam uygulandığında, kapitalist sistemde olan sömürme anlayışı engellenmiş olacaktır. Kapitalizmdeki dinî boşluk, kazancı tamamen serbest bıraktığından ötürü, kazanç yolları arasında tekel, ihtikâr, servet ve mal saklama gibi faaliyetler günümüzde de normal hale gelmektedir.

—Devam edecek—

Dipnotlar:

1- Bahattin Turgut vd., “Emeğin Değeri: Din ve Emek İlişkisi”, Bülent Ecevit Yayınları, Zonguldak, 2018, No: 27, s. 30

2- Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, , 2017, s. 242.

3- Mehmet Abidin Kartal, Risale-i Nur’dan İktisadî Prensipler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2009, s. 38.

4- Kartal, a.g.e. s. 39.

Okunma Sayısı: 1780
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı