"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İslâm kahramanlığının mükâfatı şehadet oldu

22 Eylül 2019, Pazar
Siyasî, içtimaî, dinî sahada kahramanlık sayılabilecek cesur hamlelerle ezan, Kur’ân, cami, türbe gibi pek çok şeair-i İslâmiyeyi ihya eden Adnan Menderes, kahramanlık sıfatını şehidlik mertebesi ile ebedîleştirdi.

Şehit Başbakan - 6 - İslam Yaşar'ın Kaleminden... 

***

YASSIADA’DA KUKLA BİR MAHKEME HEYETİ KURULDU

Asker sivil cuntacıların baskısı ile tank paleti altında ezilmişçesine yamyassı hâle getirilen kukla bir mahkeme heyeti kuruldu Yassıada’da. Öyle ki, adalet terazisi, üzerinde katı sıvı hiçbir şey durmayacak, konduğu anda düşecek şekilde dümdüz edildi. (...)

Ağır derecede hasta olan ve bir hayli zayıfladığı, takatsiz kaldığı görülen Adnan Menderes, adalet adına yaşanan garabet hâllerini mahzun bir yüz ifadesi ile sonuna kadar takip etti. Yaşanan manzara karşısındaki memnuniyeti her hâlinden belli olan mahkeme başkanı celseyi başlatmaya hazırlanırken Menderes söz istedi. 

Başkanı azarlayan bir tavırla ve kısa kesmesini işaret ederek söz vermesi üzerine ayağa kalktı ve konuşmaya başladı: 

“İnsanın, haklarını müdafaa edebilmesi için muayyen şartların yerine getirilmesi lüzumu vardır kanaatindeyim. Bendeniz, beş aydan beri tamamıyla tecrit vaziyetinde bulunuyorum. Bir tek odanın içinde ve günün yirmi dört saatinde her saat değişen bir nöbetçi subay beyin nezareti altında, hiçbir kelime konuşmak imkânı olmamak şartıyla yaşıyorum. Bu itibarla konuşma takatim ve aklî melekâtım hakikaten zaafa uğramış bulunuyor.”  (Fersoy, s. 239)

Önce mahkeme heyeti, ardından da salonu dolduran seyirci gürûhu gülmeye başladı. Menderes’in söylediği sözler gülünecek değil, ağlanacak hâllerin ifadesiydi. Ama onlar bunu anlayacak seviyede olmadıklarından ‘ağlanacak hâllerine’ gülüyorlardı. (...)

“SİZİ BURAYA TIKAN KUVVET BÖYLE İSTİYOR.”  

Maruz kaldıkları insanlık dışı muamelelere rağmen maznunlar da, onların avukatları da hakarete uğramak, işkence görmek, hapse atılmak pahasına merdane müdafaalar yaptılar. Mezalimi neticesinde, taşıdığı hâkim sıfatı ile adalet camiasını, göründüğü insan şekli ile de insanlığı lekeleyen Başol, ‘Merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler’ misâli, o müdafaalar karşısında çaresiz kalınca arkasındaki karar merciini itiraf etti.

“Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor.”

Yassıada’da, bir yıldan fazla süren mahkemeler sırasında Adnan Menderes’in en çok memnun eden hadise, Örtülü Ödenek Dâvâsı sırasında eşi Berin Hanımın şahitlik yapması oldu. Eşinin verdiği merdâne ifadeye o kadar sevindi ki duygularını, ‘Hakkımda beslediğin güzel hislere teşekkürler. Hayatta kaldığım müddetçe şahitliğinin sahnesi gözümün önünden gitmeyecek’ diyerek dile getirdi. 

Menderes, ondan sonra bir sefer daha görüştü eşi ile. Bir sefer de görüştürmek için onları İstanbul’a çağırdıkları hâlde, sıralarının gelmediğini söyleyerek Yassıada irtibat merkezi olarak kullanılan Dolmabahçe Camii’nin bahçesinden geri çevirdiler. Onlar da ancak elli kelimelik mektuplarla hasretlerini ifade edip hissiyatlarını dindirme cihetine gittiler. 

“Sen hayatında kimseyi incitmedin, kimseye kötülük etmedin. Ne diyelim, mukadderat böyle imiş. Yoksa şimdi sakin çiftliğimizde çoluk çocuğumuzla âsûde bir hayat yaşıyor olabilirdik. Çünkü seninle evlendiğimizde bu hayatı yaşamak üzere söz vermiştim. Demek kaderin önüne geçilmiyor.” (Şen, s. 254.)

Adnan Bey, böyle diyerek hatırlattı eşine, ilk sözünü son mektuplarından birinde. Artık kendisine yapılanları göz önünde bulundurunca yapılacakları tahmin etmeye başlamış gibiydi. Onun için eşini ve çocuklarını olacaklara hazırlama gayreti içine girdi.

Oğlu Yüksel’e yazdığı mektupta da ‘Hakkımda müsbet düşünün. Rabbim sabır ihsan etsin. Ruhumda daima sizinleyim. Hakkınızı helâl edin, benden helâldir. Hepinize hüzün ve heyecanla hitap ediyorum. Sonsuz, dayanılmaz, hissedilmiş bir özleyişle ve gözyaşları ile hepinizi öperim’ diyerek âdeta veda etti.

Nitekim 15 Eylül 1961 tarihinde mahkemenin kararı açıklandığında 402 maznun müebbetten başlayarak çeşitli cezalara çarptırıldı. 

Aralarında Celal Bayar’ın, Menderes’in, Zorlu’nun, Polatkan’ın, Koraltan’ın da bulunduğu 15 kişinin idam edilmesine karar verildi. (...)

KAHRAMANLIĞIN MÜKÂFATI ŞEHADETTİ

Kahramanlığın mükâfatı şehadetti. İslâm medeniyeti ve Türk tarihi, kahramanlığını şehitlikle ebedîleştiren büyük şahsiyetlerle doluydu. Siyasî, içtimaî, dinî sahada kahramanlık sayılabilecek cesur hamlelerle ezan, Kur’ân, cami, türbe gibi pek çok şeair-i İslâmiyeyi ihya eden Menderes de o sıfatı şehidlik mertebesi ile ebedîleştirmeye lâyıktı. 

Radyo haberlerinde Yassıada Mahkemesi’nin idam kararı verdiği duyulduğu andan itibaren, dinî sıfat taşıyan ve mâneviyâta âşinâ olan insanlar ona ‘şehid’ nazarı ile bakmaya; içtimaî, siyasî vasıfları olanlar da ‘demokrasi şehidi’ demeye başladılar. (...)

Talat Aydemir’in tehditlerinden korkan Millî Birlik Kurulu üyeleri, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan hakkındaki idam hükümlerini tasdik ettiler. Celal Bayar hakkındaki kararı yaş haddinden, diğerlerini de çeşitli sebeplerle müebbet hapse çevirdiler. 

Millî Birlik Kurulu’nun kararı açıklandıktan hemen sonra, daha resmî tebligat bile gelmeden idam mahkûmları ile müebbet hapis hükümlülerinin elleri arkadan kelepçelendi, ayaklarına bukağı zincirleri vuruldu ve ayrı ayrı askerî botlarla İmralı’ya getirilip hücrelere dolduruldu. (...)

Millî Birlik Kurulu mensupları arasında idama karşı olan üyelerin varlığını bildikleri ve bazı dünya liderlerinden tepkilerin geldiğini öğrendikleri için sabahleyin idam kararının kaldırılabileceğini hesaba katarak gece saat iki sıralarında girdiler idamlıkların bulunduğu koğuşa. 

“Zamanı geldi mi? Benden mi başlıyorsunuz?”

Böyle dedi Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, gecenin o vaktinde gardiyanları karşısında görünce. Gardiyanlar seslenmeden yanına geldiler, koluna girip kaldırdılar. (...)

“Abdest alıp dinî vecibelerimi yerine getireceğim.”

Kelepçeleri ve bukağıları çözülürken söyledi bu isteğini. Başgardiyanın gösterdiği yerde abdestini aldı, iki rekât namaz kıldı. Ettiği kısa duânın ardından ailesine veda mektubu yazdı. Gardiyanların koluna girmesini beklemeden sakin adımlarla gitti, sehpaya çıktı. 

Ondan böyle bir hareket beklemeyen cellâtlar telâşla koşuşup yağlı ilmeği boynuna geçirdiler. Yüzünden tebessümü, dilinden duâyı eksik etmeyen Fatin Rüştü Zorlu, dünyayı içindeki bütün zalimlerle birlikte tekmelemek istercesine cellâtların çekmesini beklemeden ayağının altındaki iskemleyi tekmeledi ve şehadet kelimesi getirerek son nefesini verdi.  

Ondan yarım saat kadar sonra Hasan Polatkan’a geldi sıra. O da aylarca şiddetli eziyetlere maruz kaldığı, ağır fizikî işkenceler gördüğü için iyice zayıflamış, takatten düşmüştü. Ancak gardiyanların yardımı ile çıkabildi sehpaya. Onun da yağlı ilmek boynuna geçirildi, ayağının altındaki iskemle çekildi ve hüküm merhametsiz muamelelerle infaz edildi. 

Geriye sadece Adnan Menderes kalmıştı. Onun Yassıada’daki tedavisi devam ediyordu. Doktorlar, onun asılarak öldürülmesini sağlamak için bir an önce iyileştirmeye çalışıyorlardı. Verdikleri tahrik edici ilâçlar tesirini gösterince Menderes biraz toparlanır gibi oldu. 

İmralı’da iki güzide devlet adamının infazlarını gerçekleştirdikten sonra, yarım kalan işi de tamamlamak için Yassıada’ya dönen Güryay hemen Menderes’in odasına giderek vaziyetini kontrol etti. Şuurunun açıldığını, vücudunun da biraz canlandığını görünce rahatladı. 

Hiç vakit kaybetmek istemiyordu. Adnan Beye, tedavisi için hastaneye götürüleceğini söyleyerek hazırlanmasını istedi. Hafif bir gülümseme belirdi Menderes’in yüzünde. Bu tebessümden, söylenen yalana inandığı mânâsı da çıkarılabilirdi, idama götürdüğü mazlûma yalan söyleyen cebbar komutanın hâline güldüğü ifadesi de.

MENDERES: “VATANI VE MİLLETİ, ALLAH REFAH İÇİNDE BIRAKSIN.”

Yanındakilerin yardımı ile giyindikten sonra onların kolunda iskeleye inip bota bindirilen Menderes etrafı kapalı bir yere kondu. Bot hareket edip deniz dalgalanınca duyguları da dalgalandı. Mavi dalgaları kucaklayarak açıklara doğru yüzdüğü, derinlere daldığı günleri hatırladı. Aylardır küçük bir adada olmasına rağmen görmeye bile hasret kaldığı denizin kokusunu içine çekti.

Denizin sesi ve kokusu biraz daha diriltti onu. Yanındaki askerlerin yardımına ihtiyaç hissetmeden kalktı, basamakları birer birer çıktı. Demir korkulukların, insanlardan daha sıcak olduğunu anlatmak istercesine, kendine uzanan ellere değil, onlara tutunarak ilerledi. 

Adaya adım attığında yağmur çiselemeye başlamıştı. Açık alnına düşen yağmur damlalarının serinliğini hissedince durup derin bir nefes aldı. O anda ıslak toprak kokusu sardı dimağını. Etrafına bakarak gülümsedi. Koluna giren subayların varlığını hissetmeden, Çakırbeyli Çiftliği’ndeki tepelerden birine çıkarcasına sakin adımlarla yürüdü. 

Fiilen değilse bile, hayalen artık çiftliğindeydi. Denizle, toprakla, nehirle ve çiçeklerle, kuşlarla, arılarla, kelebeklerle ve hasretini çektiği her yerle iç içeydi. Başgardiyanın odasında Egesel infaz şartlarını hazırlarken o hep kıble yelinin serinliğini hissetti, dalgaların hışırtılarını, yağmurların şıpırtılarını dinledi.

Ayağa kalkması istendiğinde şaşırdı. O zaten ayaktaydı. Yine de istedikleri için doğruldu. Beyaz idam gömleği, kendi çiftliğinin tarlalarında yetiştirdiği pamuklardan dokunmuşçasına yumuşacıktı. Yakasına asılan yafta, maddî  fedakârlıklar yapıp büyük kahramanlıklar göstererek aldığı İstiklâl Madalyası gibi göründü gözüne.

“Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, ailemi ve çocuklarımı şefkatle andığımı kendilerine bildirin. Hiç kimseye küskün değilim. Hiçbir dargınlık duymuyorum. Vatanı ve milleti Allah refah içinde bıraksın.”

Bunlar onun son sözleri oldu. Elleri arkadan kelepçelenerek dışarı çıkarıldığında gözüne ilk ilişen şey, iki mavi âlemin arasını renklendiren beyaz rahmet bulutları oldu. Başını usûlca eğip üzerindeki idam gömleğine bakınca şaşırdı. Rahmet bulutları mı onun üzerini kaplamıştı, yoksa o mu rahmet bulutlarının arasına gitmişti anlayamadı. 

Bulutların üzerinde gidercesine yürürken katar katar olan göçmen kuşları gördü. Kanat çırpsalar da gitmiyorlar, aralarına onun ruhunu almak için bekliyor gibiydiler. Bulutlara, kuşlara, denize, ufka baktı. Başı yere doğru eğilince kuruyan çalılıkları, sararan otları, savrulan yaprakları, güz çiçeklerini gördü, hepsine gülümsedi.

Bir ara, namaz kılıp selâm verircesine başını sağ yanına doğru çevirerek duâ etti. Hızlanan rahmet damlaları tenini ıslatıp kıble yeli, altmış yaşını aşmasına rağmen ak düşmemiş saçlarını okşarcasına karıştırırken nazarı bulutlarla, dimağı rüzgâr, kuş ve dalga sesleriyle doldu. O sırada vücudunda bir sarsıntı oldu, ayakları yerden kesildi, nefesi kısılıp gözleri kapanırken ruhu göklere yükseldi.

Bediüzzaman Said Nursî’nin şehidler hakkında “Nasıl ki bir nefer bir saat işkence altında şehid edilse; öyle bir mertebeyi bulur ki, on sene başkası çalışsa ancak o mertebeyi bulur” dediği gibi o artık çok yüksek bir mertebede idi. Eğer o nefer gibi ona da sorulabilse, muhtemelen “Az bir şey ile pek çok şeyler kazandım” (Mektubat, s. 59.) diyecekti.

(Bu yazı dizisi, İslâm Yaşar’ın “İslâm Kahramanı Adnan Menderes” (Yeni Asya Neşriyat, 2018) kitabından özetlenerek alınmıştır.)

Okunma Sayısı: 3660
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdulkadir Turan

    22.9.2019 17:41:49

    Allah ganî ganî rahmet eylesin.Adnan Menderes gibi kahramanlar bu ülkeye çok zor gelir.O;davası uğrunda,vatan ve millet uğrunda şehit edildi.O İnşaallah cennet yolcusu oldu.Aynı zamanda Zorlu ve Polatkan bakanlarımız da.Peki onları zalimce,hunharca,gaddarca,acımasızca ve de şeytanca idam edenler nereye kaçacak.Nereye sığınacak.Bi yer var mı onları kurtaracak.Asla ve kat'a.Allah'ın adaletinden ve gazabından hiçbir zalim kaçamayacak.Şükürler olsun ki,cennet gibi cehennem de var.Onların ateşte yanarken,feryat seslerini zevkle dinlemek nasip olur bizlere İnşaallah.Zalimler için Yaşasın Cehennem.Ne mutlu kahraman Menderes,Polatkan ve Zorluya.Allah sizlere rahmet eylesin.Mekanınız cennet olsun İnşaallah.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı