"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nasıl bir yüzyıla girdik? - Kadın, ordu ve siyasetin değişimi - 2

31 Ağustos 2018, Cuma

Siyaset Yeniden Yapılanıyor

20. yüzyıl siyasî sistemler açısından hızlı bir değişim süreci yaşamıştır. Siyaset bilimi teorileri bir asrın her on yılında yeniden yapılanmış, ortaya çözüm sunmayan bir bilim çerçevesi miras bırakmıştır.

Kronolojik olarak analiz ettiğimizde gelişme şudur: İnsanlık tarihinin geçmişinde sosyal bütünleşmeler din esasına dayanmış, millet din temelli tanımlanmıştır. Ancak toplum bilincinde meydana gelen değişimlere paralel olarak, tatmin edemez hale gelen bu ortamda gelişen mezhep kaynaklı savaşların oluşturduğu tahribat ve Batı’daki din istibdadı, dinin siyasal birliğin tahrip edicisi olarak algılanmasına -ve böyle olmasına- sebep oldu. Fransız İhtilâlini takip eden milliyetçilik akımı yeni bir sosyal birlik tanımının üretilmesine yol açtı ve din esaslı birlik sistemleri -başta Osmanlı olmak üzere- hızla dağıldı. Ancak milliyet-ırk-temelli yeni birlik anlayışı-ulus devlet modeli- faşizme ve ardından Birinci Dünya Savaşı’na sebep oldu. Bu temel çekirdek etrafında oluşturulan değişik birlik versiyonlarının her biri bu asrın ilk yarısının dehşetli savaşlarla ve gerginliklerle harcanmasına yol açınca, insanlık işe yarar başka bir çözüm aramaya koyuldu. Artık ABD örneğinde olduğu gibi, “kültür temelli” bir milliyet anlayışı ön plana çıkmaya, farklılıkları geliştirerek toplumu aynı ideal etrafında buluşturmayı hedefleyen bir düşünce çerçevesi üretilmeye başlandı. Ama biz buna direniyoruz, çelişiyoruz, çatışıyoruz.

Gelişmelerden daha ilginci, taklit ettiğimiz Fransız laikçiliği örneğinde olduğu gibi, dini dışlayan yaklaşımların sosyal tatminsizliklere çözüm üretemediğinin anlaşılması, bunun dinin yeniden, ama bu defa çatışmacı değil, buluşmacı bir yaklaşımla tanımlanmasının kapısını aralaması oldu.

Asrımızın son çeyreğine sığan bu yeni gelişme “insan hakları, düşünce ve inanç hürriyeti, tam demokrasi” gibi kavramlar etrafında oluşturulan kriterleri üretti ve onlara dayanmaya başladı. Bu yeni gelişme, dinlerle ve mezheplerle barışık bir temeli, yine insan aklının ürettiği, ama bu defa kâinatla -çevreyle- barışan bir aklın ürettiği anlayışı, siyasî sistemlere hâkim kılmayı hedefliyor.

Sanayi Devrimi sonrası Avrupa’nın ve ondan etkilenen Doğu toplumlarının oluşturduğu demokrasiler, M. Weber’in tanımladığı mekanik bürokrasinin esareti altına girmiş, R. Michels’in sözünü ettiği kaçınılmaz oligarşileri üretmişti. Ancak son 30 yılda, postmodern bilim ve gelişen iletişim teknolojilerinin etkisi altında sıkı eğitilen toplumlar, Liberal Demokrasinin felsefi söylemine kapılmıştır. Sovyetler Birliğini bile demokrasi olarak gösterebilen Macpherson’cu “sınırlı demokrasi” tanımcıları, felsefî desteklerini yitirmeye başladığında, Türkiye dâhil pek çok Doğu sisteminin, “demokrasiyle hiç ilgisi olmayan bir sistem üzerine kurulduğunu” anlatmaya çalışanların ne demek istedikleri görülmeye başlandı.

Siyasî sistemlerde Halk kontrolü

Bundan 10 yıl -hatta abartı değil 28 Şubat-öncesine kadar Türkiye’de demokrasiyi lânetleyenler, -Bediüzzaman’ın ısrarla vurguladığı “hürriyet ve demokrasi-ahrarlık” olgusuna kulak tıkayarak- aslında Batı’nın yükselişinin tek kaynağı olan ve faziletlerinden hiçbir zaman istifade edemedikleri için ne olduğunu bilmedikleri bir sistemi lânetlediklerini fark etmeye başladılar. Yaygınlaşan iletişim sayesinde gerçekleşen bu ufuk açılması olmasaydı, Avrupa Birliği’ne ve onun bize dayattığı kriterlere karşı sosyal muhalefetimiz, en az Kemalistler kadar katı olacaktı.

Türkiye’nin çağdaş dünyayla entegrasyonunun gecikmesi, yıllar boyunca demirperde gerisinde kalmışlığın ezikliği içerisinde olan Bulgaristan ve Romanya gibi ülkeleri geriden takip etmesine sebep olacaktır. Açıkçası bu durumumuzun sebeplerinden biri, her on yılda bir iradesi ayaklar altında ezilerek korkutulan bir toplum olmamız ve bu suretle yüksek ideallere yönelik reflekslerimizin tahrip edilmesidir. 

Sivil toplum örgütlenmeleri gerilmelerin en önemli teneffüs noktaları olmuştur. Çoğulcu Batı toplumunun ürettiği gelişkin sivil örgütlenmeler sayesinde, siyasî sistemlerin halk tarafından kontrol edilebilmesi mümkün olmaktadır. Batı, katı ideolojileri çözebilmenin tek yolunun sivil örgütlenmelerden geçtiğinin bilincinde olarak bu konuya özel bir ilgi ile eğilmiş, ancak Türkiye böyle bir tehlikenin (?) önünü tıkayacak tedbirleri çoktan almıştır. Osmanlı dönemi Anadolu toplumunun diri ve üretken kalmasını ve üç kıt’ayı kontrol altında tutabilmesini sağlayan Vakıfları örnek alarak canlanan Batı, bugün ilginçtir aynı canlılığı kendi menfaati uğruna bizim için tavsiye ederken -müşterilerinizin zengin olması menfaatinizedir- siyasal kontrolün gerçek anlamda toplumun eline geçmesine kapı açması ihtimaline karşı, bizde bu konuya katı şekilde muhalefet ediliyor.

Kanunî düzenleme yapan siyasî irade, her zaman toplumun örgütlü -ve bu yüzden güçlü- kesiminin muhalefetine boyun eğebilmiş, örgütlenmeyen kesimler diğer kesimlerin ezdiği bir sistem altında kalmaya mahkûm olmuştur. Sivil örgütlenme -vakıfçılık, dernekçilik, sendikacılık vb- ekonomik ve siyasal kaynakların dengeli paylaşımına imkân sağlayan çoğulcu bir toplum oluşturduğu gibi, toplum şahıslarının entelektüel gelişimlerine, sorumluluk ve idealizmlerinin canlılığına ve üretken zekâlarının inkişaf etmesine de yol açan etkili bir yöntemdir.

Devrimleri yerleştiren siyasî irade, bunu Osmanlı’dan miras kalan sivil örgütlenmeleri imha ederek başarmış;-başka türlü başarılamazdı- ancak, geriye dönüş arayışlarına -irticaya- kaynaklık edeceği korkusuyla toplumun yeniden canlanışının önüne katı setler kurmuştur. Bu yokluk, varlığını her geçen gün daha da şiddetli hissettirecek ve yaşanacak darboğazlar kaçınılmaz olarak -17 Ağustos depreminde olduğu gibi- sivil örgütlenme ihtiyacının önünü eninde sonunda açacaktır. Türkiye halkı, kendisinden korkulan, güvenilemez bir halk olarak sonsuza dek algılanamaz.

Heyecan verici bir değişim

Türkiye’de değişimesi açısından değişimini ümit ettiğimiz şeyler şu şekilde: Siyasal sistemin çarkları Cumhuriyet tarihinde ilk kez bu kadar açık deşifre olmuştur. Menfaat guruplarının çatışmalarına ve gelişen iletişim sistemlerinin bu süreci bize yansıtmalarına borçlu olduğumuz bu durum, analiz yeteneğimizi umulmadık şekilde değiştirmiştir. Şimdi yepyeni bir çağa, insanı yaratılış gayesine yakınlaştıran bir döneme giriyoruz. İnsanı Yaratıcıyla buluşturan bir bilim. Tabiatla uyum içinde, sevgi ve ruhî tatmin yayan bir teknik. Bütün yetenekleri ateşleyen ve insanları unutulmaz izler ve eserler bırakmaya zorlayan, rekabetçi, işbirlikçi, hür ve eşitlikçi bir siyasî düzen. Bütün dünya insanlığını birbirine bağlayan ve bağımlı kılan bir iktisadî sistem. Çözüm ararken sebep olduğu çevresel tahribatlar yüzünden maddî felâketlerle boğuşacak olan, ama manevî huzura kavuşacak olan son devrin insanları. Hâkim bir evrensel hukuk, dışlanmış kurtarıcılar ve Yaratıcılarıyla baş başa kalarak yükselmeye hazırlanan bir insanlık. Heyecan verici gibi görünüyor:

Peygamberimizin (asm) haber verdiğini, Hazret-i İsa’nın (as) gelip yapacağı şeyleri yapmaya girişti insanlık. Hazret-i İsa (as) nerede? Bilmiyoruz, göremiyoruz; ama işte haber verilenlerin yapılmaya başladığına şahit olarak ve bu süreçte en muteber sözleri söyleyecek bir Türkiye toplumu olmaya hazırlanarak, yeni bir çağa adım atıyoruz. 

Geleceğin mutlu günlerinde buluşabilecek kadar ömrümüz uzun olsun.

Etiketler: köprü
Okunma Sayısı: 2935
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı