"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dünya sevgisi ve siyasî alan cazibesi

Erdoğan ÇELEBİ
20 Nisan 2015, Pazartesi
Zamanımızda siyaset o kadar rağbet görüyor ve dünya o kadar cazibedar ki, bu alanın dindar kesim tarafından dahi boş bırakılması fiilen mümkün gözükmüyor.

Çünkü her şey insanı dünyaya o kadar çağırıyor ki, ahirete çağıranlar ise o nisbette rağbet görmüyor. Hatta dinî emir ve öğütlerde dahi -bilerek ya da bilmeyerek- dünyaya daha fazla dalmamıza gerekçe yapılabiliyor. Buna Diyanet hutbelerinden örnek göstermek mümkün.

Cuma Hutbelerinde Daha Dikkatli Olunabilir

Mart ayı başında hem ticaret hem ziyaret için Yozgat’ın Sorgun ilçesindeydim ve bir camide Cuma namazı kılmak nasip oldu. Hutbenin konusu “dünya ahiret dengesi” idi. Ama dünya o kadar anlatıldı ki, hutbenin onda biri kadar bile ahiret konusu yer alamadı. Muhterem hocamız bilinen klâsik -hiç ölmeyecekmiş gibi dünya; yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışmak- konulu hadisi şerif ile konuşmaya başladı. Ama hutbede ahiret kısmı 1-ila-2 cümle ile geçiştirilirken dünya konusu o kadar işlendi ki “pes doğrusu” dedim. Hutbede vurgu, “ahirete fazla dalmayın dünya da en az onun kadar önemlidir” algısına yol açacak cinsten idi. Düşündüm, acaba ülke çapında dahi ahirete dalıp dünyayı terk eden kaç kişi sayılabilirdi ki!

Hocamız, hutbeye Asr-ı Saadetten şu örnek hadisle devam etti:

Üç sahabe efendimiz, aralarında konuşup sözleşiyorlar.

-Birisi diyor ki, “ben hergün oruç tutacağım.”

-Diğeri diyor ki, “ben her gece sabahlara kadar namaz kılacağım.”

-Üçüncüsü diyor ki, “ben de hiç evlenmeyeceğim.”

Bu olayı duyan Peygamber Efendimiz (asm) de, “Ben peygamberim ve sizin Allah’tan korktuğunuzdan daha fazla Allah’tan korkarım. Bakın ben böyle mi? yapıyorum” diyor ve ashabı şu şekilde uyarıyor: “Ben her gün değil 1’er gün arayla oruç tutarım. Gece sabaha kadar değil, gecenin bir bölümünde nafile namaz kılarım. Ve bekâr kalmam, evlenirim.”

Anlatılan hadis sahih, olay da doğru. Ancak Allah aşkına bu mesele bugün içinde bulunduğumuz durum ve imansızlık ortamında vurgusu yapılacak bir konu mu? 

Bu hassasiyetim şu bakımdan: Sanki bu gün insanlık akın akın ahirete koşuyor ve ahiret işleriyle ifrat derecesinde o kadar meşgul olunuyor ki, dengeli bir hayat adına onları birazcık dünya tarafına çekmek gereği hissediliyor. Yani zamanımızda şu hutbenin muhatabı kaç kişi Allah aşkına?!

İslâmcı Siyaset İlişkisi

İslâmî düşüncelerle iktidara geldiğini varsaydığımız, ama iktidarda bu hassasiyetine aykırı icraat yaptığı farzedilen bir iktidarın eleştirisi dinî değerlere göre mi? Yoksa demokratik ilkere göre mi? olmalı hususu her zaman güncelliğini koruyan bir tartışma konusudur.

Meselâ, iktidarı bir kısım yolsuzluklara bulaştığı iddiasıyla eleştiri konusu yaptığımızda bu laik endişelerden çok dini hassasiyetle yapmış olduğumuz bir eleştiridir, diye düşünüyorum. Aynı zamanda hukuk devleti endişesiyle ve demokratik sisteme güveni koruma endişesiyle yapılan eleştirilerde söz konusu tabi.

Bunun dışında siyaseti, müstebit uygulamaları yönüyle eleştirirken de özgürlükçü kaygılar yanında İslâmî bir eleştiri de yapmış oluyoruz. Bunu bu şekilde kabul etmediğimiz takdirde, haksız bir şekilde istibdat ile İslâmiyeti yanyana getirmiş oluruz. Yani, hürriyetin imanın bir hassası olduğunu bilmemiz gerekiyor. Aksi takdirde “hürriyetin imanla, İslâmla ve insaniyetle bağını” kavramamış olma gafletine düşeriz ki, böyle bir anlayış tarzı İslâmiyetin özüne aykırıdır. Zira, saltanat İslâmın ruhuna ve hilâfet anlayışına ne kadar uzak ise, demokratik, meşrûti, hürriyetçi bir sistem de İslâmın özüne ve dört mezheb içtihadlarına o kadar yakındır” diye düşünüyorum.

Bunlar yanında iktidarı “adaletsizlik ya da adaleti izafiye” noktasında eleştirdiğimizde de laiklik ve demokratik sistem kaygısı kadar dinden gelen hassasiyetle de eleştirmiş oluyoruz. Çünkü adaleti mahza İslâmda ve özellikle “Âli Beyt’in adalet anlayışında” bir esastır. Hz. Ali (ra) özelinde Ehl-i Beytin adaleti mahza’nın kavgasını verdiğini İslâm tarihi bize gösteriyor.

Diğer bir tartışma konusu da, “Müslümanlar siyaset yapmaz ise, siyaseti tamamen laiklere bırakmış olur”, endişesidir. Bu düşünce olsa olsa bir vehmin eseri olabilir. Kanımca -insanları tamamen siyasetin dışında tutmanın imkânsızlığı karşısında- bu da haklı bir kaygı değildir. Zira, siyaset insanlar için son derece cazip ve dünyayı temsil eden bir yönü var. Ne kadar telkinde bulunulsa da vatandaşı tamamen siyasetin dışında tutmak günümüz şartlarında zor gözüküyor. Bu sebeple Nur ekolü siyaseti merakla takip eden geniş halk kitlelerine bir alternatif olarak imanın cereyanında ve tebliğin hizmetinde kalmayı tercih ediyorlar. Nurcuları da siyasetin içine çekmek insanlığa çok şey kazandırmayacaktır. Ancak yüksek siyaset konusundaki fikirlerinden istifade edilme ve tavsiyelerine uyma noktasında bir yardım almayı düşünürlerse, -ki ehliyetli Nur Talebeleri buna hazırdır- siyaset daha kazançlı çıkacaktır.

Son olarak, Nur camiasına bir görevi hatırlatarak yazımıza son verelim. O da Bediüzzaman Hazretlerinin sosyal ve siyasî alandaki tecdit eserlerinden olan Münâzarât, Hutbe-i Şamiye vb. gibi eserlerinin şerh, izah ve tavzihi yapılarak toplumun, siyasetin ve İslâm dünyasının hizmetine sunma görevini ivedilikle yerine getirmektir.

Okunma Sayısı: 2020
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • çelebice

    20.4.2015 23:49:33

    Mikail Yaprak abimizin yorumu çok hoş. Keşke öyle anlaşılsa ve öyle tebliğ edilse. Selamlar...

  • Mikail Yaprak

    20.4.2015 13:22:28

    Aslında "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya; yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışmak" hadis-i şerifini şöyle anlamak da mümkün: Biri ahirete, diğeri dünyaya ait iki iş bir anda karşınızda duruyorsa, siz önce "yarın ölecekmiş" gibi ahiret işini önceleyip, dünya işini ise, "nasıl olsa hiç ölmeyeceğim" deyip erteleyebilirsiniz. Bu hocalar meseleyi neden böyle anlamıyorlar ki.. Selam ve dua ile.. M.Yaprak

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı