Bilhassa tek adam rejimiyle

Bilhassa tek adam rejimine geçildikten sonraki iktidar uygulamaları Türkiye’yi adaletten ve evrensel demokrasi kriterlerinden uzaklaştırdı. Yargıdan yasamaya, eğitimden sağlığa, ekonomiden dış politikaya... her alanda ülke yoğun sıkıntı ve problemlerle karşı karşıya kaldı.

Mafya, medya, siyaset

AKP kurucularından Ünsal: “Mafya, medya ve siyasetin nasıl kirli, karanlık, hukuksuz işler içine girdiğinin önümüze serildiği bu ortamda AKP tecrübesi için ancak büyük bir hayal kırıklığı diyebilirim.”

***

AKP, 21 yıllık hayal kırıklığı

Adalet ve Kalkınma Partisi kurucu üyesi olan daha sonra AKP’den ihraç edilen Fatma Bostan Ünsal, yazısında AKP’nin 21 yıllık bir hayal kırıklığı olduğunu ifade etti.

“Sağ siyasetçilerin hep itiraz edegeldikleri pek çok statüko karşıtı uygulama bizzat AK Parti tarafından yeniden yasallaştı ya da uygulamaya kondu” diyen AKP kurucularından ve sonra ihraç edilen Fatma Bostan Ünsal, gazeteduvar’daki yazısında AKP’nin 21 yıllık bir hayal kırıklığı olduğunu ifade etti. Yazısında, AK Parti’nin kuruşuna dair ilk durumları ele alan Ünsal, başörtüsü yasağına karşı mücadelesini, 2002 seçimlerinde 361 AK Partili milletvekili Meclis’e girdiğinde başörtülü kadın arkadaşların danışman olarak burada çalışma imkânı var olmasına rağmen milletvekillerine başörtülü danışman çalıştırmama yönünde telkin yapıldığını ifade etti. Ünsal özetle şunları yazdı:

Neden ihraç edildim?

“AK Parti kurulurken 2000’li yıllarda Ortadoğu ile ilgili olarak çok yaygın kabul gören bir klişede ifadesini bulan problemleri aşabileceği yönünde bir beklentim söz konusuydu. Bu klişe, bugün AK Parti seçmenini irkiltebilir ama 2000’li yılları düşündüğümüzde benim de içinde bulunduğum kesim tarafından gayet rahatlıkla kabul edildiğini hatırlıyorum: “Ortadoğu’da tek demokrasi İsrail’dir, bir diğer demokratik ülke olan Türkiye, İslam ve Kürtlerle problemli ilişkileri nedeniyle tam demokrasi sayılmaz”. Yukarıda başörtüsü yasağı ile ilgili anlattıklarım bu klişenin birinci kısmını oluşturuyor. Bu yüzden gerek kurucusu olarak ben gerekse de bu partinin dışında bazen seçmen bazen de başka partinin seçmeni bile olsalar zaman zaman idarenin çok sert şiddetini gören Kürt arkadaşlar, Türkiye’nin bu ikinci sorununu da halledebileceğini düşündük. Biri gizli diğeri bir ölçüde açık iki barış süreci oldu ama maalesef barış süreçleri önce donduruldu sonra sonlandırıldı.

Nitekim kurucusu olduğum partiden ihraç edilişim de barış sürecinin bitmesi ile Kürt şehirlerinin şiddetli bir şekilde tahrip edildiği ortamda, benim gibi bu olanlara itiraz eden Barış Akademisyenlerinin “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza atma nedeniyle olmuştur. (...)

Gücün merkezileşmesi

“7 Haziran 2015 seçimleri sonucunda AK Parti’nin hükümet kuramaması, Başkanlık Sistemi için bir zamanlar “ya bir özentidir ya da emperyalist bir politikadır” diyerek çok güçlü bir şekilde karşı çıkan Tayyip Erdoğan tarafından 2017 yılında yapılan referandum sonrasında Türkiye, en azından çok partili hayata geçtikten sonra, daha önce görülmeyen şekilde gücün merkezileşmesine şahit oldu. Sağ siyasetçilerin hep itiraz edegeldikleri pek çok statüko karşıtı uygulama bizzat AK Parti tarafından yeniden yasallaştı ya da uygulamaya kondu: Cumhurbaşkanının partili olması, AK Parti il başkanlarının valilere yönlendirme yapması gibi...

Ayrıca Susurluk Kazası’na çok benzer etkileri olan Sedat Peker ve Mehmet Eymür gibi kişilerin son dönemde itiraf, ifşa ve değerlendirilmeleri ile mafya, medya ve siyasetin nasıl kirli ve karanlık, hukuksuz işler içine girdiğinin her gün önümüze serildiği bu ortamda AK Parti tecrübesi için ancak büyük bir “hayal kırıklığı” diyebilirim.”

Haber Merkezi