"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Barla'da Ramazan günleri

20 Ağustos 2011, Cumartesi
Yıl 1432 (M.S. 2011). Aylardan Ramazan. Haftalardan, Ramazanın ilk haftası… Dünyada gezip görmeyi ve içinde yaşamayı hak eden en hoş, en tatlı, en güzel, en şirin bir beldedeyiz. Bir grup müstesna aile ile Ramazanda Barla’yı görmek, tanımak, tatmak ve yaşamak için Barla’dayız.

Barla, 1925’ten beri nurun efsaneleşen kenti. 
Ücra bir köy iken, Bediüzzaman’la bir dünya şehri gibi cazibe merkezi olan bir belde.
Barla’da Ramazan’a özgü bir aile okuma programı düzenliyoruz. Önceden yapılan duyuru çerçevesinde İstanbul’dan, İzmir’den, Urfa’dan, Diyarbakır’dan nezih aileler geldiler.
Ailelerle tanışıyoruz. Programımız bir hafta sürecek. Tadımlık nevinden… Hem tatil, hem okuma, hem ibadet!
Ramazan ayında Bediüzzaman’ın ibadet ve tefekkür mekânlarını, koşturmaca içine girmeden, zaman kısıtlamasına düşmeden ziyaret etmek, buralarda nuru okumak, nuru düşünmek, nuru duymak, nura doymak gayemiz.
İlk planda adımlarımız bizi Üstad’ın muhteşem evine ve koca çınarına doğru sürüklüyor. Muhteşem evin altından kaynayan su hâlâ “Nur! Nur!” diye akıyor! Üstadın evini ve odasını ziyaret edip iki rekât tahiyyetül-mescit namazı kılıyor, duâ ediyoruz.
Üstadın evi günün her saatinde dolup boşalıyor. On dakikalık ziyaret süresi vermişler. İyi de olmuş. Başka türlü bu yoğun sirkülasyona cevap verilemezdi. 
İlk gün programımızda Cennet Bahçesi var. Mahşerden sonra ilk varacağımız mekânın Cennet olması dileklerimizle Cennet Bahçesine geliyoruz.  Cennet Bahçesi Cennet Risalesi olarak anılan Yirmi Sekizinci Sözün yazıldığı bahçe. Diğer adıyla ilk zamanlarda Süleyman’ın Bahçesi. Üstad Hazretleri Sıddık Süleyman’ın hasbi şekilde kendisine tahsis ettiği bu güzel bahçeye sıkça gelirmiş. Bu bahçede tefekkür ve tenezzühte bulunur, risale yazarmış. Yirmi Sekizinci Sözü bu bahçede yazmış.
Sonraları bu bahçeyi Nur Talebeleri satın alıp, güzel bir peyzajdan geçirerek seyir ve ziyarete, okuyup tadat etmeye açmışlar. Pek güzel olmuş. Allah razı olsun.
Cengiz Bey’in okuduğu Cennet Risalesindeki ebediyet-misal soru ve cevapları o zümrüt yeşili gölgeliklerde adeta yutarak dinliyoruz.
Cennetin cismani oluşunu Üstad Hazretlerinin latif ibareleriyle ilk defa bu kadar güzel anladığımızı hissediyoruz.
Cennet Risalesinin her bir harfi, her bir kelimesi, her bir cümlesi dem ve damarlarımıza giriyor.

***
Ertesi günü programımızda Karakavak Bahçesi var. O Koca Bedi burada On Dokuzuncu Mektubu yazmış. Karakavak'ın latif nüktelerini, Siyah Dutun o güzel meyvesini, o mübarek dut başında kimi zaman Farsça, kimi zaman Türkçe müstesna bir üslup içinde yazmış.
Burada harika tatlı bir su var, dağdan çıkıyor ve Barla’ya doğru şırıl şırıl akıp gidiyor. Bu su depoya alınırsa, Karakavak Bahçesinin ihyasında kullanılabilir.
Karakavak yolu için Niyazi Bey bir hayli uğraşmış. Bir miktar belediyeden hizmet almış. Biraz daha gayretle buraya güzel bir yol ile çıkılabilecek.
Karakavak mevkiinde yaklaşık beş dönümlük bir bahçe var. Nur talebelerince satın alınmış. Bu güzel bahçeye güzel bir peyzaj lazım. Bahçeyi geziyoruz. Şimdilik dağ gibi. Yaban. İçinin, sekilerinin çalıları bir miktar alınmış; o kadar! Bol ceviz ve badem ağaçları var. Bakınca bağ olacak günleri bekliyor. Bahçenin ucuna, dereye inen uçurumun başına kadar yürüdük. Yanımızda bir Barla ve Yeni Asya sevdalısı, bir nezaket incisi Halil Şarkaya ağabeyimiz de var. Burası Barla’yı ve Eğridir Gölü'nü kuşbakışı görüyor. Karşı yamaçların heybetli dik duruşunu buradan hayranlıkla izliyoruz.
Burada bu bahçenin işlerini takip ettiğini öğrendiğimiz Sami Cebeci ağabeyle görüştük. Sami ağabey bu bahçenin güzel bir peyzaj mimarisine ihtiyaç olduğunu, bir peyzaj mimarı bulunursa Cennet Bahçesi gibi bir bahçenin burada tanzim edilip Nur Talebelerinin tenezzüh ve tefekkürüne sunulabileceğini, bunun için derhal işe başlayabileceklerini ifade ediyor. Biz de duâ ediyoruz ve buradan duyuruyoruz.  
Su başında, cevizin koyu gölgesinde Ömer Bey, Âyetü’l-Kübra’dan bahisler okuyor. Su içer gibi dinliyoruz. Burada tefekkür bir kat daha feyizli ve bereketli oluyor.
Karakavak bahçesinden dönerken, Halil ağabey az aşağıda sağda bir bahçe daha gösteriyor. Mehmet Güvenç’in bahçesi. Mehmet ağabey bu bahçenin tapusunu da Nurun hadimlerine tahsis amacıyla vermiş. Kabr-i şerifi nurla dolsun ve mekânı cennet olsun.
Bu bahçenin de güzel bir peyzaja ihtiyacı var. 
***
Sonraki gün yolumuz Çam Dağına uzanıyor. Çam Dağına özel araçlarımızla erkenden hareket ediyoruz. Yolun parke taşlarla büyük bir bölümünün döşenmiş olması, bir bölümünde de parke taşı döşeme çalışmaları sürüyor olması bizi sevindiriyor. Çalışanlara selam veriyoruz. Bu yola böyle bir hizmet gerekiyordu. Allah razı olsun; Barla Belediyesi bu ihtiyacı görmüş ve kolları sıvamış. İnşallah tez zamanda bitirir.
Üstad Hazretleri Çam Dağına kestirme ve patika yollardan yayan dört saatte çıkıyormuş. Şimdilerde zayıf ve aciz bizler araç yollarına ihtiyaç duyuyoruz.
Fakat araçlar bir noktaya kadar çıkıyor ve dağın zirve kısmına hiç çare yok; patika yoldan yayan çıkılacak. Bu kadar da olsun! Onca sevap hiç terlemeden alınır mı? Diyoruz ve yukarıya doğru tırmanmaya başlıyoruz.
Ve dağın zirvesindeyiz. Burası öyle bir zirve ki, dünyayı içinde sizin de tenezzüh ettiğiniz uçan bir gemiye benzetiyorsunuz. Bütün yeryüzü gözlerinizin ufkunda hızla geçit resmi yapıyor.
Bu noktada Bediüzzaman diyor ki: “Bak bir saltanatın haşmetine ki, gemileri ve tayyareleri içinde öyleleri var ki, bin defa küre-i arz kadar bir cesamette ve bir saniyede sekiz saat mesafeyi kat eden sürattedir. İşte, böyle bir Sultana ubudiyet ve imanla intisap etmek ve şu dünyada ona misafir olmak ne kadar âli bir saadet, ne derece büyük bir şeref olduğunu kıyas et!”
Bediüzzaman’ın, “Bir gece, yüz tabakalık irtifada, bir katran ağacının başındaki yuvada, semânın yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne baktım.” Dediği katran ağacının şimdilerde sadece hayali ve ulvî hatırası kalmış.
Keza Üstad Hazretlerinin, “Ben şimdi Çam Dağında, yüksek bir tepede, büyük bir çam ağacının tepesinde, bir menzilde bulunuyorum. İnsten tevahhuş ve vuhuşa ünsiyet ettim. İnsanlarla sohbet arzu ettiğim vakit, hayalen sizleri yanımda bulur, bir hasbihal ederim, sizinle müteselli olurum. Bir mâni olmazsa, bir iki ay burada yalnız kalmak arzusundayım. Barla’ya dönsem, arzunuz veçhile sizden ziyade müştak olduğum şifahî bir musahabe çaresini arayacağız. Şimdi bu çam ağacında hatıra gelen iki üç hatırayı yazıyorum” dediği çam ağacı yerde upuzun uzanmış, “Ya Baki Ente’l-Baki” zikrini çekiyor.  
Çam ağacı mevkii taşlarla çevrilmiş, dağın bir tarafına namaz kılınabilecek bir beton zemin yapılmış, katran ağacının kesilen kök kısmı civarına beton zemin yapılmış ve yeni katran fidanı dikilmiş, dağın çeşitli yerlerine oturaklı masalar konmuş, çeşitli yerlere uyarı yazıları yazılmış. 
Emeği geçenlerden Allah razı olsun. 
Namaz zemininde öğle namazı kıldık. Namaz tespihatının ardından okuduğumuz 24. Mektup’tan, Hâlık-ı Zülcelâl’in, hayret verici bir şekilde ve dehşetli bir surette bir faaliyet-i rububiyetle mevcudatı mütemadiyen değiştirdiğinin ve kâinatı halden hale çevirdiğinin hikmetleri hepimizi düşündürdü. Bir saniye imanla yaşamanın sırları ve değeri hepimizi şükür hisleriyle doldurdu.  Cuma günü Barla Kabristanındayız. O ebed-müddet ülkede. O berzah diyarında. Yasin-i Şerif okuduk. Kabristanda medfun bulunan Nur talebelerine ve kabristandaki bütün berzah halkına duâ hediyelerimizi âcizane gönderdik.
Ardından, ardıç ağaçlarının gölgesine serdiğimiz yaygıların üzerine kümeleştik ve bekâ-i ruh bahsini okuduk. Saadet-i ebediyenin bu dünya hayatının zorunlu bir gereği olduğunu anlatan satırlar, kabirlerin uhrevi silüeti ile birleşti; kalbimizi büyüledi, aklımızı mest etti, nefsimizi ahirete baş eğdirdi.
Kabristan’da bulunan Bayram ağabeyin, Ali Uçar’ın, Sıddık Süleyman’ın, Mustafa Çavuş’un, Muhacir Hafız Ahmet’in, Şamlı Hafız Tevfik’in, Şem’i Güneş’in kabirlerini ayrı ayrı ziyaret ettik. Niyazi Beyin Risale-i Nur’dan örnek metinlerle verdiği bilgilerle nazarımız maziye dalarken, nur sevdamız elimizden tutup bizi ebediyete götürdü.  Bu ebediyet hizmetinin ne çilelerle başlayıp geldiğini canlı örneklerle gördük.       
Aynı gün Cuma namazını Fatih Camiinde kılıp, öğleden sonra göl kıyısına indik. Küçükler göle girdiler, büyükler tefekküre daldılar. 
Göl kıyısında Osman Beyin okuduğu İsm-i Hayy bahsi göl suyu ile birleşti; aklımıza ve kalbimize zemzem suyu gibi nüfuz etti.
İkindi namazı için Bedre köyündeyiz. Bu köyün ebediyet diyarı kabristanında medfun bulunan Santral Sabri ağabeyi ziyaret ettik, duâ ettik. Niyazi Beyin, Santral Sabri ağabey ile ilgili verdiği bilgiler can kulağıyla dinlendi.
İkindi namazını Bedre Camiinde kılarak tesise döndük.  Cumartesi günü Üstad Hazretlerinin ikinci dönem ikamet ettiği evdeyiz. Bu ev ufku yüksek, göle ve Barla’ya hakim bir noktada. Üstad’ın odası hâlâ sımsıcak nur kokuyor. Duvarlar, dolap kapakları, kapılar, pencereler dilleri olsa Üstad’dan neler söylerlerdi kim bilir?
Odanın önündeki geniş ahşap camekânlı terasta göl manzaralı risale okuyabiliyorsunuz. Üstad Hazretlerinin risale tashih ettiği ahşap merdiven üstü sabit sedir, orada öylece capcanlı duruyor. Sanki Asrın Bediisi orada şu an Bedre’den, Sav’dan gelen nüshaları tashih ediyor, üzerine işaretler, notlar düşüyordu.
Necat Beyin tane tane okuduğu Beşinci Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye satırları bize hayatımızın mahiyetini, fıtri gayelerini ve hakiki hukukunu öğretiyor.

 
'Nur'ların miraslarını gezip gördük...
 
Pazar günü Isparta’dayız. Üstad’ın müstesna evi, odası, yatağı, zili, kıyafetleri, kap kacağı, ibriği, leğeni, termosu, kitapları, tashih ettiği sayfalar hâlâ taptaze raflarda “Ya Baki Ente’l-Baki” zikrine devam ediyordu. Bin kalemli Sav köyü, Mustafa Gül’ün ilk teksir odası, Üstadın Bayram ağabeye ve Vahşi Şaban ağabeye su aldırdığı Sidre suyu, Üstadın bazen tefekkür ve tenezzüh için gittiği Gölcük aynı derunî mânâdan izler taşıyordu.
Sidre suyunu Muharrem Veli Hazretleri bekliyor. Hoca Ahmed Yesevi’nin talebelerinden. Vaktiyle Anadolu’nun Müslümanlaşmasında hizmet etmiş Horasan erenlerinden.
Şimdi Hazret-i Mehdi’nin talebeleri Sidre suyu başında Muharrem Veli ile birleşmişler; Isparta’yı kuş bakışı gören bir ders ve tefekkür platformu oluşturmuşlar. 
Sidre suyundan sadece abdest alıyoruz. İçemiyoruz tabii ki. Grubumuzdan Kezban Hanımın ifadesiyle, “Bu güzel suyu içemiyoruz ama orucu bozmayan ruhani lezzetini alıyoruz. Ruhani olarak lezzet almanızın önünde hiçbir engel yok. Bu çok daha yüksek bir haz. Çünkü düşünüyoruz ki, Üstadımız buradan su içmiş!”
1935’de Eskişehir Mahkemesinde sorguda iken; eğer doğru dese Üstadına zarar gelir ve eğer yalan dese kırk senelik namuskarane ve müstakîmane askerliğinin haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp, “Ya Rab, canımı al!” diyerek on dakikada teslim-i ruh eyleyip istikamet şehidi olan Binbaşı Asım Bey’in nurlu kabrini ziyaret ettik.
Kabrinde sanki hâlâ bir fısıltı yükseliyordu: “Ya Rab, canımı al!”
***
Barla’lılarla sıcak temas kuralım, aynı safı paylaşalım diye, teravih namazının her birini farklı bir camide kıldık. Bundan çok büyük mânevî haz aldık. Barla’da yedi cami var. Bunlar: Yokuşbaşı Camii, Mus Mescidi, Fatih Camii, Çeşnigir Paşa Camii, Pazar Camii, Başmahalle Camii, Ak Mescid.
Pazar Camii kiliseden camiye çevrilmiş. Bu Barla’da eskiden kiliseler de varmış. Barla’nın bir buçuk kilometre kuzey batısında yamaçta şimdi hâlâ kalıntısı gözüküyor. İseviler buralara mabet yapmışlar. Roma döneminde adı Parlais imiş. Muhtemelen Barla adı oradan geliyor. Milattan önce birinci yüzyılda Parlais’te para basılmış. İsevilerin daha sonraki dönemlerde patika gittikleri bir dağ yolu varmış.
Üstad Hazretleri Çam Dağına giderken bu patika yolun bir kısmını kullanmış. 
Çeşnigir Paşa Camiinden emekli olan Mehmet Üncü hoca anlatıyor: “Ben beş altı yaşlarında idim. Çeşnigir Camiinde bir gün ezan okumuştum. Bediüzzaman o yaşlı haliyle, hiç erinmeden, evinden inip camiimize geldi ve başımı okşadı: “Maşallah! Maşallah!” dedi ve bana yirmi beş kuruş verdi. Bunu hiç unutamıyorum.”
Barla’dan bahsedince lütufkâr Halil ağabeyin Dostlar Bahçesinden ve Yeni Asya Evi’nden bahsetmeden geçmek olmaz. Halil ağabey Barla’daki evini Yeni Asya Evi olarak vakfetmiş. Bahçesini de Dost Bahçesi unvanıyla yine Nur Hizmetine vakfetmiş. Bahçesi bakımlı. Burada kavun, karpuz ve çeşitli sebze ve meyveler yetiştiriyor. Dostlara, talebelere, Yeni Asya Tesisine bu bahçenin ürünlerinden cömertçe ikram ediyor. Allah da kendisine ikram etsin. Âmin.
Gelelim çocuklara; geleceğin büyüklerine. Gerek tesis bahçesinde, gerekse ziyaret ettiğimiz yerlerde tam bir merak, ilgi, coşku ve heyecan içindeydiler. Zeynep Seda, Furkan, Süeda, Gülsüm, Fatma Hazel, Emre, Ali, Meryem Rana, Ebrar, Elif Zeynep, Hilal. Cıvıl cıvıldılar. Kimi zaman iftarda duâ ettiler, kimi zaman namaz dersi yaptılar, kimi zaman ders dinlediler, kimi zaman kitap okudular; çoğu zaman tesis bahçesinde, salıncakta, basketbol sahasında oyundan kendilerinden geçtiler. Unutamayacakları hatıralar yaşadılar.
HERKES MEMNUN AYRILDI
Programın sonunda bir de anket yaptık. Kimi anket sonuçlarını özetliyorum:
Zeynep Seda Ceylan: “Üstadın yaşadığı evlerin hepsi birbirinden güzeldi. Çam Dağı, Cennet Bahçesi, Karakavak… Hepsi çok güzel! Beklediğim her şeyi fazlasıyla buldum.”
Fatma Hazel Şen: “Geziler çok güzeldi. Vaktimi iyi geçirdim.” 
Gülsüm Şen: “Bahçede hanımellerinin daha fazla olmasını isterdim. Tesis bakımlı ve odalar rahat. Yemekler güzel. Gezi yerleri çok güzeldi. Bediüzzaman’ın evi çok güzeldi.”
Fatma Nur Hacınebioğlu: “Güzel bir uhuvvet ortamı sağlandı. Cemaati tesislere çekmek için daha çok tahşidat yapmalı. Çocukların kaynaşmaları çok güzel oldu. Çocuklara yaşlarına uygun okuma programı formatı hazırlanabilirdi. Program en az altı ay öncesinden yapılıp duyurusu iyi yapılmalı. Bunun için haftalık dört ayrı program Ramazan için düşünülebilir. Her haftanın programının bir ana başlığı olabilir. Mesela: 1. Hafta: Risale tanıtımı. 2. Hafta: Aktif hizmetteki meseleler. 3. Hafta: Eski Said Eserleri. 4. Hafta: Barla’da yazılan eserler… vb. gibi. Hobi etkinlikleri de yapılabilir. Bu gençlerin ilgisini çekecektir. İşletmede birkaç bisiklet olsa bu cazip olabilir.”
Necat Şen: “Yurdun dört bir köşesinden gelen ailelerin, ilk defa tanışmalarına rağmen, yıllardır tanışıyormuş gibi sıcak bir ortamda kendilerini bulmaları ve kaynaşmaları çok güzel. Risale-i Nur eserlerini okuyanların bir araya gelmelerine vesile olmaları nedeniyle bu tür eğitim-gezi programları sistemli bir şekilde yapılmalı ve çok önceden duyurulmalıdır. İşletme yönetimine ve çalışanlarına teşekkürler.”
Asuman Şen: “Son derece verimli ve sıkıcı olmayan bir program. Aile programının, işletmenin internet adresinde çok önceden duyurulması güzel olurdu. Samimi geçen bir programın seviyeyi koruyarak gerçekleştirilmesi, programın tekrar istenmesini sağlamış, yeni dostlukların kurulmasına neden olmuştur. Ramazan ayını ruhuna uygun bir biçimde geçirmek ve yavrularımızın da bu manevi atmosferden faydalanmasını sağlamak aldığımız en iyi neticelerdendir. Sonuç itibariyle kendime İstanbul’dakinden çok farklı bir program hazırlamış olarak dönüyorum. Güvenilir dostluklar kurarak buradan ayrılıyorum. Gelecek programlarda gençler için çeşitli kültür sanat etkinlikleri; yetişkinler için spor yürüyüşleri, karakalem çalışmaları vb. gibi etkinlikler; bayanlar için, bilenlerin ve yeni başlayanların ayrı ayrı katılabileceği çeşitli kademelerde müzakereli risale dersleri düzenlemek gibi etkinliklerle program daha zenginleştirilebilir. Emeği geçen herkesten Mevlâ’mın rızasını talep ediyorum.”
Kezban Ceylan: “Program çok verimli geçti. Güzel dostluklar ve muazzam bir şevk dopingi yaşadım. Mânevîyatın doruk noktaya ulaştığı bu programın, geleneksel Ramazan programları olarak rutinleştirilmesinin iyi olacağını düşünüyorum. Ramazan ayına özel olarak dört ayrı haftalık paket programlar düzenlenip –her hafta ayrı bir abimiz olacak şekilde- katılımcıların istedikleri haftaya veya tamamına katılma alternatifleri sunulabilir. Bu programların birkaç ay önceden ilan ve duyurularının yapılarak katılımın daha yüksek olması sağlanabilir. İnsanlar farklı tatil programları planlamadan buranın duyurusu yapılmalıdır. Çocukları ve gençleri de buraya çekecek alternatif etkinlikler düşünülebilir. Gençlerle özel sohbet saatleri olabilir. Bu tesislerin devamını ve düzenini sağlamakta maddî ve mânevî desteği olan herkesin muvaffakiyetlerinin devamının olması temennisi ile.”
Yüksel Tıknaz: “Her şey çok güzeldi. Başta güven ve dostluk ortamı eşsiz güzel bir ortamdı. Çocuklarımız kendilerini buldular. Herkese teşekkürler.”
Osman Demirelli: “Ramazan’da Barla apayrı bir yer! Buraya Ramazan’da gelmek lazım!”
“Anlatılmaz; yaşanır” diye bir söz vardır.
Barla’yı Ramazanda yaşamak lazım.
Bir sonraki Ramazan’da buluşmak ümidi ve duâsıyla.
Yeni Asya Tesisleri'nde bu sıcak ortamı sağlayan başta tesis müdürü ve çalışanları olmak üzere bütün katılımcılara ayrı ayrı teşekkürler.
 
SÜLEYMAN KÖSMENE
Okunma Sayısı: 1958
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • zeynep sena ceylan

    20.8.2011 00:00:00

    süleyman amca ben barladan zeynep sena. öncelikle yazınızı çok beğendiğimi söylemeliyim.yazınıza beni de eklediğiniz için çok teşekkürler. fakat adımı zeynep seda olarak yazmıssınız. ama hiç önemli değil.                                                                                                                      
                   fatma teyzeye şeyma ablaya nurullah abiye ve özellikle furkana selamlarımı iletin lütfen.................!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
                      
                                   RAMAZANINIZ MÜBAREK OLSUN

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı