"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Türkiye - ABD İlişkileri - 3: 12 Eylül ve “Bizim Çocuklar”

Hasan GÜNEŞ
26 Eylül 2018, Çarşamba 00:33
ABD “bizim çocuklar” dediği askerÎ idareye ciddÎ destek verdi. Yunanistan misalinde olduğu gibi askerÎ darbelerin bitmek üzere olduğunu gören ABD Türkiye ve Ortadoğu’nun kırk-elli yılına şekil verecek bir dizayna girdi. Yeşil Kuşağı da dikkate alarak uzun vadeli planlarını uygulamaya koydu.

DİZİ: HASAN GÜNEŞ

[email protected]

Türkiye - ABD İlişkileri - 3

Türkiye aleyhtarı lobiler geri adım attılar, ancak vazgeçmediler. Bölgede Müslüman, hür, demokrat ve güçlü bir Türkiye bazı merkezler için korkulu rüya idi. İslâm ülkelerinin geri kalmışlığı, diktatörlüklerle ve askerî idarelerle yönetiliyor olmasının faturası İslâm’a çıkarılıyordu. Bu da kalkınmaya, hürriyet ve demokrasiye önem veren dünya toplumları özellikle gençler için İslâm’a geçişlerde en büyük engel idi. Ümit ışıkları yerinde boğulmalıydı.

Türkiye hızla 12 Eylül ihtilâline yaklaşıyordu. Halkı özellikle Batıda demokrasi, hak ve hürriyetleri savunan Birinci Avrupa’yı ikna etmek için ihtilâlin alt yapısı hazırlanıyordu.

Halka zorla kabul ettirilen 27 Mayıs anayasası sivil hükümetlerin ellerini kollarını bağlıyordu. Hükümetler TRT Genel Müdürünü dahi görevden alamıyordu. Anayasa, devleti neredeyse Genelkurmay, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay üçlüsüne teslim etmişti. Hükümetlere yol, su elektrik düşmüştü.

Plana göre terör azdırılacak Batı komünizm tehlikesi, halk da can güvenliği gerekçesiyle ikna edilmiş olacak ve askerî darbe yapılacaktı.

İtalya gibi ülkelerde yıllar sonra terörün azdırılmasında NATO ile birlikte kurulan İtalyan Gladyo’sunun görev aldığı pek çok yetkili tarafından itiraf edilmişti. Bu teşkilâtın Türkiye’de de aktif olduğu yine aynı ülkeler tarafından açıklanmıştı. Türkiye’deki yetkililer ise her zamanki gibi sessizliği tercih ettiler.

Ecevit hükümeti zamanında 1 Mayıs, Kahramanmaraş ve Çorum katliâmları oldu. Ekonomik krizler başladı. Memleketin “güllük gülistanlık” olduğunu söyleyen medya ve bazı merkezler sol iktidardan düşüp Adalet Parti’si iktidara gelince büyük bir kampanya başlattılar.  Askerler göreve yeni başlamış hükümete muhtıra şeklinde mektup yazıp medyaya verdiler. Bazı komutanlar NATO gerekçesiyle artık ABD ile irtibatı hiç kesmiyorlardı.

O zamanlar dünya şartları da Türkiye’nin aleyhinde ve suiistimale açıktı. Afganistan’da darbe olmuştu. Sağcısıyla solcusuyla yapılan darbeyi birden komünistler ele geçirmişti. Komünistler tutunamayacağını anlayınca Sovyetler Birliğini resmî olarak dâvet ettiler. Sovyetler ağır silâhlarla donatılmış yüz binin üzerindeki ordusuyla ülkeyi işgale başladı. Direnenler de katlediliyordu. Dünya ayağa kalktı ancak yapacak bir şey yoktu. Sovyetler resmen dâvet edilmişti ve dâvete icabet ediyordu. Sovyetler Birliği artık bütün dünyada kendini dâvet ettirecek gruplar peşindeydi. Zaten militanların “kurtarılmış bölge” mantığı da buydu. Sovyetler, Çekoslovakya’da Prag Baharı ve Macaristan’daki hürriyet hareketlerini acımasızca bastırmasıyla dünyaya korku salmıştı. Afganistan da niyetleri pekiştirmişti.

Hemen komşumuz İran’daki Humeyni Devrimi de Türkiye’yi etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Devrim mahkemelerinin suçluları, eski yönetimin ileri gelenlerini ve muhalifleri Tahran meydanında vinçlerle idam edince dünya endişeye kapıldı.

O sıralar Türkiye’nin din hürriyetinin tadını çıkardığı dönemler. İmam Hatiplerin sayısı hızla artıyordu. Bir kısım muhalifler sayıyı az bularak ihtilâl ortamına bilerek ya da bilmeyerek katkı sağlıyordu. Bir kısmı ezan yasağının kalkmasından bu yana İranlaşıyoruz korkusunu yayıyordu. Bir kısmı ise Afganistan endişesine kapılmıştı.

Terörü azdırmada sol örgütler de devreye sokuldu. Bir kısmı gerçekten komünist ihtilâl yapacaklarına inanıyordu. Üst kesim ise Afganistan, Suriye, Mısır ve Libya’da olduğu gibi askerî idare içerisinde ikinci bir darbeyle yönetimi ele geçiririz hesabında idi. Onlar da sivil idare ile ülke yönetilemez havasını vermek için ihtilâle var güçleriyle destek çıktılar ve olgunlaşmasına yardım ettiler. 9 Mart ve 12 Mart tecrübeleri yeterli gelmemişti. Nasır taktiği oynanıyordu. İhtilâli muhafazakâr olan General Necip’e yaptırıp sonra da elinden almıştı. 12 Mart döneminde generaller arasında en çok konuşulan konulardan birisi de General Necip gibi arkadan hançerlenmemekti. 12 Eylül döneminde de 12 Mart’ta olduğu gibi ilk önce “iktidar ve ihtilâl adayı” olarak görülen ihtilâl ortamını sağlayan işbirlikçiler hedef alındı. Kader kimseyi hissesiz bırakmadı.

İhtilâl böyle bir ortamda gerçekleşti. Gece yarısı başbakan, vekil cumhurbaşkanı, bakanlar, bütün parti başkanları ve il başkanları gözaltına alındı ve darbe tamamlandı. O sırada ABD başkanı işi gücü bırakmış tiyatro seyrediyordu. Zaten dünyayı tiyatro gibi elinde tutabilirsen tiyatro seyretmeye de zamanın kalır. CIA başkanı gelip Başkan’ın kulağına o meşhur sözü söyledi: ”Bizim çocuklar işi halletti.” Başkan saat saat takip ettiği haberi alınca keyifle güldü. (12 Eylül, M. Ali Birand)

Terör birden durdu. 12 Mart sonrası CHP’li Başbakan Nihat Erim teröre devam eden sol militanlara “Biz geldik çocuklar hâlâ ne yapıyorsunuz?” demişti. Militanlar gerçeği kabullenmek istemediler. Bedelini ağır ödediler. Militan sol 12 Mart’tan yeterli dersi almışlardı. 12 Eylül’de gerçeği kabullendiler ve terör bitti.

12 Eylül ihtilâli memleketin üzerinden silindir gibi geçti. Silâhı bırakanlar da kurtulamadı. General Necip kompleksi devam ediyordu. Türkiye gibi ülkelerde zaten General Necip ve Brütüs taktikleri ve kompleksleri hiç bitmez. Her ihtilâlde olduğu gibi yüzbinlerin hayatı karardı.

ABD “bizim çocuklar” dediği askerî idareye ciddî destek verdi. Yunanistan misalinde olduğu gibi askerî darbelerin bitmek üzere olduğunu gören ABD Türkiye ve Ortadoğu’nun kırk-elli yılına şekil verecek bir dizayna girdi. Yeşil Kuşağı da dikkate alarak uzun vadeli planlarını uygulamaya koydu. 

Türkiye, ABD’ye daha da bağımlı hale geldi. Yunanistan’ın NATO’nun askerî kanadına tekrar dönmesine karşılıksız izin verildi. Hâlbuki Kıbrıs, Batı Trakya Türkleri, Oniki Ada, Kıta Sahanlığı ve Avrupa Birliği konuları görüşülebilirdi. Sovyetlerle yapılan dev fabrikalar neredeyse çürümeye terk edilerek kimisi satıldı, kimisi kapatıldı. O zamandan bu yana da devlet sanayideki öncü rolünü terk etti. Kimse de böyle dev tesislere cesaret edemedi.

CIA yetkilileri 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’e karıştıklarını yıllar sonra itiraf ettiler. 15 Temmuz ile ilgili erken olduğu için olsa gerek henüz inandırıcı bir açıklama yapmadılar. Hem bu sebeple hem de mahkemeleri devam eden bir süreç olduğu için 15 Temmuz ve ABD konusunu başka bir yazıya bırakıyoruz.

Sovyet sonrası yeni dönem

Tarih boyunca köle-efendi tarzına alışık olan Çin’de komünizm ekonomik olarak bir derece başarı sağladı. Ancak bin yıldır Avrupa kültürüyle yaşamış olan ve mensuh da olsa bir dine sahip olan Ruslar ve Doğu Avrupa ve Orta Asya Müslümanları komünizme en sonunda isyan ettiler. Sovyetler Birliği nükleer silâh da yapabilmesine rağmen Kızıl Ordu’yu ve silâhlanmayı devam ettirecek bir ekonomik yarışı kaybetmişti. ABD veya NATO ile girdiği silâhlanma yarışı ülkenin ekonomisini çökertti. Tek parti istibdadı düşünen beyinleri de susturmuş ve dağıtmıştı. Batıda her gün yüzlerce icad yapılırken Sovyetler Birliği’nde yetmiş senedir neredeyse Mihail Kalaşnikof’un geliştirdiği silâhtan başka icat yoktu.

Sovyetler Birliği, Afganistan’da tam bir bataklığa saplanmıştı. İslâm ülkeleri ve Batı, Afgan mücahitlerinin yanındaydı. İslâm ülkeleri birlik olmuştu. Sovyetler Birliği ile müttefik olan sosyalist Arap ülkelerinin yöneticileri de zor durumda kalıyordu. Mücahitler Batıdan aldıkları uçaksavar ve tanksavar silâhlarını kullanmaya başlayınca dünyanın yarısına hükmeden koca Sovyetler Birliği küçük bir ülkeye mağlûb olmuştu, hatta çökmüştü. Vietnam mağlûbiyetinden sonra ABD başkanı tutunamadı. Sovyetler Birliği’nde ise rejim de çöktü. Polonya’daki işçi direnişi ve Papa’nın verdiği destek de Sovyet komünizmini Avrupa’da bitirdi. Afganistan komünistlerle Müslümanların savaşı olduğu gibi Sovyet silâhlarıyla ABD silâhlarının da bir teknoloji savaşıydı. Teknolojide Sovyetlerin çok gerilerde kaldığı da görülmüş oldu.

Sovyetlerin çökmesi ya da dağılmasıyla Türkiye rahatladı. Komünizmin gelmesi Osmanlı’yı, yıkılması da Türkiye cumhuriyetini rahatlatmıştı.

Komünizm bitince Rus tehdidi tamamen kalktı mı? Türkiye’nin artık Batı’ya ihtiyacı yok mu?

Rusya’nın komünizmden sonra ekonomik ve askerî olarak ciddî hamleler yaptığını ve ülkenin güç kazandığını unutmayalım. Son dönemlerde Çeçenistan bağımsızlık hareketlerini kanlı bir şekilde bastırdı. Ermenilere Azerbaycan’a ait Karabağ’ı işgal ettirdi. Kırım’ı ilhak etti. Suriye krizi ise hâlâ sıcak ve devam ediyor.  

Ancak bütün bunlara rağmen Rusya artık Sovyetler Birliği değil ve ciddî bir tehlike yok. Afganistan ve bir avuç Çeçen’in verdiği mücadele bir İslâm ülkesinin kalıcı olarak işgalinin artık neredeyse imkânsız olduğunu gösterdi. Sovyetlerin en büyük silâhı komünizm idi. İşgal ettiği ülkedeki komünistlerin ihanet ve yardımlarıyla işgal gerçekleşebiliyor ve devam edebiliyordu.

Hem Türkiye, hem de Rusya tarihten ve komünizm döneminden gelen husûmeti ve düşmanlığı terk edip yeni bir sayfa açmalılar. Komşuluk ve ülkedeki milyonlarca Müslümanın varlığı da bunu gerektiriyor. Dünyadaki ticarî faaliyet oranına bakıldığında komşuların birbirleriyle yaptıkları ticaretin önemli bir yüzdeye sahip olduğunu unutmamak gerekiyor.

Bediüzzaman Said Nursî’nin Rusya hakkındaki şu sözü dış politikamız açısından önemli: “Rus da dinsiz kalamaz, geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikata dayanan ve hüccet ve delile istinad eden ve aklı ve kalbi ikna’ eden Kur’ân ile bir musalaha veya tâbi’ olabilir. O vakit dört yüz milyon ehl-i Kur’âna kılınç çekemez.” (Emirdağ Lâhikası-2)

Evet, Türkiye soğuk savaş döneminde olduğu gibi ABD’ye muhtaç değil, ancak unutmamak gerekir ki ABD de artık eskisi kadar bize muhtaç değil.

Etiketler: türkiye, abd
Okunma Sayısı: 2357
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı