Ekser vatandaşın hayat şartlarından çok daha yüksek seviyede bir seviyeye sahip olanların halkı dinlemesi ve anlaması mümkün görünmemektedir.
Halkın yaşadığı zorlukları yaşamayanlar yukarıdan halka sabır tavsiyeleri vermektedir. Halkın şükür etmeyi bilmediği için şikâyet ettiğini söyleyerek cerbeze yapmaktadırlar. Mesela sizin bir meyve ağacınız var. Bu ağaca gerekli olan tüm hizmetleri hakkıyla yaptıktan sonra sizin için yaratılan meyveler ne kadar olursa olsun şükürle karşılarsınız. Ancak birisi bu ağacın meyvelerini çalıyor, ağacı kesiyor, zehirliyor, kurutuyor ve çeşitli şekillerde zarar verdikten sonra kalan meyvelere şükredin diyorsa bu aldatılmak olur. Buna hesap sorulur. Zarar verenlerden zararları tanzim edilir.
Şükür meselesi üzerinden yapılmaya çalışılan kandırmacayı belki bu örnekle daha iyi anlarız. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, tabaka-i havâs diyerek bahsettiği toplumun üst tabakasındaki kişilerden ne istediğimizi şöyle ifade etmektedir: “Sözünüzü, fiiliniz tasdik etmek. Başkasının kusurunu kendinize özür göstermemek. İşi birbirine atmamak. Üzerinize vâcip olan hizmetimizde tekâsül etmemek. Vasıtanızla zâyi olan mâfâtı (kaybolan) telâfi etmek. Ahvâlimizi dinlemek, hâcetimizle istişare etmek, bir parça keyfinizi terk etmek ve keyfimizi sormak istiyoruz.”
Milletin bugünü ve geleceği için karar verenlerden istediklerimiz bunlardır. Bir parça keyiflerini terk ettiklerinde belki bizi dinlerler.