Kendini senâ etmek doğru olmadığı gibi kendini senâ ettirmek de doğru değildir. Yani kendini senâ etmemekle birlikte başkalarının bizim hakkımızdaki senâlarına da izin vermemek lâzımdır. Hiçbir itirazda bulunmayarak üzerimize aldığımız senâlar ihlâsımızın en büyük düşmanlarından olacaktır.
Yazılan mektuplarda kendine karşı senâları kabul etmeyen Bediüzzaman Said Nursî, her türlü övgü ve medih ifadesini mektuplardan kaldırtmakta veya tadil etmektedir. “Hakkımda pek ziyade senâlarını ya kaldırmak, ya tâdil etmek lâzımdır” diyerek, bu hususta dikkat ve hassasiyetini göstermektedir. Kendine ait medh ü senâyı kabul etmemek anlayışı Nur Talebeleri içerisinde bir düstur haline gelmiştir.
“Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âli makam vermek yerine, fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz. (Kastamonu Lâhikası)” tebiti, senalar sebebiyle ortaya çıkan makam vermek yanlışını ortadan kaldırmaktadır.
Senalarla yükümüzü ağırlaştırmak yerine sadâkat, sebat, irtibat ve ihlâsta ilerleyerek yükümüzü hafifleştirmek gerektiği ders verilmektedir. Kur’ân ve iman hizmetinde çalışan âciz bir adam olmak senalarla verilen bütün makamlar üstündür anlayışı ile yaşamak en büyük bahtiyarlıktır.