Her vücudun bir düzeni, ritmi vardır. Vücudu ise yediğimiz besinler ayakta tutar. İçine karıştırılan katkı maddesi fazla olan, tabiî dengesi bozulmuş ürünler, tabiî olanlara göre çok daha fazla enerji ihtiva eder. Alınan bu fazla enerji, vücudun hız ritmini arttırır. Eğer bedenimiz bu ritme uyum sağlayamazsa sinir potansiyeli yükselir ve etrafına karşı saldırgan davranışlarda bulunur.
Tabiî ürünler de vücuda sakin halde alınmalıdır. Kültürümüzde öteden beri yemek sofrasında oturmaya, kalkmaya, beraber olmaya, güzel şeylerden bahsedip çirkin şeylerden sözetmemeye, yavaş yavaş yemeye, besmeleyle başlayıp elhamdülillah diyerek kapatmaya büyük bir önem verilir. Bunlar Sünnet-i Seniyyedir aynı zamanda. Peki, hiç düşündük mü, neden yemek yemenin yanında bu hâllere de önem verilmiş diye..
Vücuda dingin bir ruh haliyle giren yiyecek, bedenimizde müsbet düşünceden sükûnete, sakin bir psikolojiden sağlıklı bir beden yapısına kadar pekçok müsbet tesir eder. Ama alelacele yenilen yemekler, tam tersi etki eder. Vücudumuzda psikosomatik ağrılardan tutun, sinir potansiyelimizin yükselmesine, çeşitli bedenî arızalara kadar pekçok zararı vardır.
Efendimiz'in (asm) hayatında daima mütebessim oluşu/duruşu, elbette ki bu hâllerindendir. Her olaya müsbet tarafıyla bakmak, çirkin ve keder verici şeylere bakmamak da bir başka boyutu olsa gerek. Aslına bakarsak, bütün bunlar birbirini gerekli kılan hâllerdir. Biri birisiz mutlaka eksik olur.