Kâinatta mutlak var olan düzen, bizi kâinata bağlar, rabteder. İnsan, bedenine giren bütün herşeyin(yiyecek, içecek, koku, ilaç, vs.) kâinatta doğal haliyle var olan, toprakta yetişen, ya da bunun başka bir doğalla birleştirilip dönüştürülmüş hali olan besinleri tüketirse, vücuduna kâinatı depolamış olur. Kâinata, dışarıya her çıktığında rüzgârı, havayı, çiçekleri, ağaçları tefekkür eden, Allah ne güzel yaratmış diyen, içindeki kâinat nüveleriyle dışarıdaki kâinatı birleştirmiş, buluşturmuş olur. Bu sadece tefekkür ibadetinde değil, diğer bütün Cenab-ı Hakkı anışlarımızda, yardımlarımızda da geçerlidir.
Tıbb-ı Nebevî çareleri diye sunulan (halk dilinde kocakarı ilaçları olarak bilinen) çarelerin zaman zaman faydasının olmaması, görülmemesinin bir sebebi de budur. Çünkü Tıbb-ı Nebevî bütüncüldür. Modern tıp gibi lokal tedavi yapmaz. Bedenin yapısı, yeme içme düzeni, psikolojisi, Allah ile ve kâinatla kurduğu bağı gibi pekçok etkeni göz önünde tutar. Çünkü hastalık, bu bağlardan birinin gevşemesi, düzene riayet edilmemesi, yeryüzüyle kurulan bağın gevşetilmesi gibi sebepleri barındırabilir. Hiçbir sebep olmadan imtihan gereği hastalığa veya musibete dûçar edilme gibi bir durum da olabilir elbette. Ama bu bahsimizden hariçtir.