"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Musibetin çeşitleri

Havva KÜÇÜK KONUR
21 Nisan 2019, Pazar
Geceyi rahmete esir eden Rabbim, nurunu öteler ötesinden peyklerle gönderiyor. Aydınlığa insanı meftun ediyor ve karanlığı gönderiyor, değerini bildirmek için. Aydınlığa ermeye kulaç atalım, savaşalım, mücadele edelim diye..

Kabz hali yaşıyor bazen kalem. Sessizliğini bozamıyorsun her zaman. Bir dosta seslenir gibi sesleniyorsun. Bir çiçeği okşar gibi.. Bir kelebeği izler gibi.. Beklemenin demine eriyor, sükûnunda kayboluyorsun. Nazlı nazlı bekliyorsun. Ahh yasemin kokusu... Taşıyacak mısın ötelere kalemin getiremediklerini?

Bazen anlamsızlık kaplar hissiyâtını. Harfler, kelimeler, cümleler birşey ifade etmez olur. Çığlıkları sükût, sükûtu çığlık sanırsın. Ve bir damla düşer maziye. Bütün yaşanmışlara hatıra niyetine gözyaşını bırakırsın. Duâ yağar üstüne, sarsılırsın.

Herşey nasıl da masalsı başlamıştı oysa. Yeni bir zamanın, yeni bir iklimin başında, başucundaydık. Avucumuzda tohumlar vardı geleceğe sakladığımız. Toprak, ektiğimiz tohumlara bedel, hayallerimizi verecekti bize. Buram buram yağmur kokacaktı her yer. Ellerimiz çamurlanacaktı. 

Ektiğimiz tohumlar filizlenecekti. Güçsüz, zayıf fidanları güçlendirecek, meyve vermeleri için bakımlarını yapacaktık. Bir orman sükûnu doğacaktı buralarda. Şimşekler çakacak, gönüller aydınlanacaktı. Meyvelerini toplayacaktık hayallerimizin. Ve bir deniz yarılacaktı içimizde, insanlığı kurtaracaktık. Ama geceler vermedi yıldızlarını, güneş göndermedi hüzmelerini. Elimiz iki yanda açık kaldı.

Akıntının tersine kulaç atışımız mıydı buna sebep bilmem. Ya da vazifenin zorluğu, meşakkatinin büyüklüğü mü? Hikmet-i İlâhî illâ ki.. Elbette güneş çıkar, karlar erir, kapanan yollar açılır, serin ve selâmetli kanatlar olur önümüzde. Ufka dair beklentilerimiz yeniden yeşerir ve mutluluk bestelerini yeniden duyar kulaklarımız. Ama kırıklığımız, kırgınlığımız, gönlü kalmışlığımız, yüreği acımışlığımız geçer mi, onu bilemem. Ya da nasıl bir iz kalır, biz bu izlere bakıp ne deriz, neler düşünürüz, neler hayal ederiz bilmiyorum. Bir sessizlik, sükûn hali, bir mahzunluk çökeceği kesin, ama bu yaralarla yaşamayı, bu izlerimizle var olmayı da öğrenmeli/becerebilmeli.

Hayatın bizden bir istediği, beklediği var. Yaşanan, başa gelen hadiseler hep bazı mesajları telkin ederek geliyor. Hadiseleri okuyabilmek bu yüzden önemli. Olayların ötesini berisini, öncesini sonrasını değerlendirebilmek, objektif bakabilmek de hâkezâ.. İnsan başa gelen yüküne hamal olsa da, acıyan sırtını iyileştiremiyor her zaman. Gönlü acımışlık, hadiselere bakışımızı değiştirebiliyor. Ama zor mudur, imkânsız mıdır nefse rağmen, nefsin rağmına hareket etmek? Yaşadıklarımızdan ibret alıp yaralarımızın izini sevebilmek? Bunlar menfi ibadettir, istenilmez, âmennâ.. Ama Yunus Emre‘nin “yaratılanı severiz Yaradandan ötürü” öğretisi vardır da, bizim de “musîbeti severiz, Musîbeti Veren’den ötürü” deyişimiz olmasın mı?

Üstadın “beşer zulmeder, kader adalet eder” sözüne böyle de baktığımızda şekvaya mahal hiçbir yön kalmadığı gibi, daha da başa geleni sevdiren, tecrübeyi hatırlattığı için yüzüne gülümsediğin bir hâl karşılıyor bizi. Elhamdülillahi alâ külli hâl söyletiyor gayri ihtiyârî.

Bazen bakışlar odak noktasına bağlıymış gibi geliyor. Odağına musîbetin varlığını koyarsan, ondan aldığın tecrübelerin, bu vesileyle tanıdığın insanlar vs tebeî oluyor gibi. Alt yapısında ben bu musîbete lâyık değilim söylemleriyle şekvaların ardı kesilmiyor. Ama bakış açısı, odak noktası bu musîbet yoluyla Cenab-ı Hakk’ın ne öğrettiyse eğer, musîbetin kendisi yüzeysel oluyor, acıları acıtmıyor veya çok hafif atlatıyorsun. Her yerde rahmetin izini, özünü, yüzünü görenler için, mümkün müdür musîbetin tenevvüünün acıtması, kederlendirmesi, acı vermesi? Mümkün müdür insanlara küsmek, gönül çekmek, mahzun olmak? İmanın neşvesi tûba-i Cennet çekirdeği olup mü’minin yüreğinde dal budak salarken, elbette aksi yüzlere ve davranışlara yansıyacaktır. Emîn oluşun tatlı meyvelerini derecektir insanlık.

 “Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler de; pencerelerden seyret, içlerine girme!” duruşu, bize duruş olarak yetmez mi?

Okunma Sayısı: 2176
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı