Nur hizmetlerinin, kalıcı ve sonuç alıcı bir şekilde yapılması için.
Nurlar’daki hak ve hakikatların kalplere, akıllara, ruhlara nüfuz edip, cezbedici tesirini devam ettirmek için. Şahısları değil; şahs-ı maneviyi öne çıkarmak için. Kişileri değil; Risale-i Nur’u nazarlara vermek için... Şahısların meziyetlerini kabiliyetlerini, istidatlarını değil; Risale-i Nur’un kudsiyetini ve ulvîyetini göstermek için. Şahısların ikna veya ilzam kabiliyetlerini değil; Risale-i Nur’un müessiriyetini ve ikna gücünü nazarlara sunmak için. İhlâs ve uhuvvet esaslarını muhafaza etmek için.. Muhtemel ucb, kibir ve gurur gibi çirkin hal ve davranışlara girmemek için.. Başkalarına karşı pederane, mürşidane davranış ve muamelelere girmemek için.. Başkalarının gıpta damarını tahrik edip, bazı hased ve ve kıskançlıklara sebep olmamak için...
Gösteriş ve riyaya sebep olan, devamlı vitrinde görünmeyi alışkanlık haline getirerek, teveccüh-ü ammeye mazhar olmak gibi vartalara düşmemek için. Her zaman önde görünmek suretiyle, nice isimsiz hizmet erlerinin önünü kapatmamak için. Nurlar’a ve iman hizmetlerine perde olmamak için...
Evet bilindiği gibi kendisi yerine getirmediği, yaşamadığı hiçbir şeyi hiçbir kimseye tavsiye etmeyen Üstad burada da işe kendisinden başlayarak, onca meziyetlerine, feyizlerine, faziletlerine, ilmine, irfanına rağmen; “ben bir hiçim.. Ben bir çekirdektim çürüdüm.. Ben bir kuru çubuk hükmündeyim... Ben bir ders arkadaşınızım... Ben üstad değilim.. Bütün dünya beni meth-ü sena etse de beni inandıramazlar ki ben iyiyim.. Ben nefsimi terbiye etmemişim.. Ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum..” gibi saymakla bitiremeyeceğimiz kadar meziyetlerine, özelliklerine, güzelliklerine rağmen, bütün manevî mertebelerini, gerçek kimliğini hafa türabında saklayarak, kendini kamufle ediyor.
İşte bu sayede Üstad Bediüzzaman milyonların gönlünde taht kurdu ve bu sayede Risale-i Nurlar’ın milyonlarca müşterisi aşkla şevkle onları okuyarak imanlarını kurtardılar. Her ne kadar gerçek manevî mertebesini hafa türabında gizleyip kamufle etse de onun o gıpta edilecek meziyet ve hasletleri o gizlilik türabı altında neşv-ü nema ederek, yeryüzüne çıktı ve dal budak salarak meyvesini verdi.
Geçmişten bu güne kadar Üstadın; “meziyetlerinizi hafa türabında saklayın” tavsiyesine kulak veren bir çok talebe bu sayede iman Kur’ân hizmetlerinde hiçbir maniye takılmadan, çıkmaz sokaklara girmeden, Nur hizmetlerine perde olmadan, tam bir istikametle, ihlâsla, sebatla, metanetle birer isimsiz kahraman olarak hizmetten hizmete koştuklarını biliyoruz.
Geçmişten bu güne kadar birer ikram-ı İlâhî olarak kendine verilen bazı meziyetleri, bazı kabiliyet ve istidatları Üstad Bediüzzaman’ın; “meziyetlerinizi kamufle edin” tavsiyelerini kulak ardı ederek, dikkate almayan bazı hadimlerin de zamanla belki de farkına varmadan devamlı önde görünmek, sürekli vitrinde olmak arzusu gibi alışkanlıkların saikiyle zamanla teveccüh-ü ammeyi arzulamaya başlar. Daha da ötesi beraber hizmette bulunduğu dâvâ arkadaşlarına karşı mürşidane, pederane muamelelerde bulunmayı alışkanlık haline getirir. Böylece şahs-ı maneviyi değil, şahıs odaklı bir hizmet tarzını tercih etmeye başlar. Nur hizmetlerinde olmaması gereken bu çeşit yanlış vartalara düşen şahıslar Allah korusun zamanla gurur, kibir ve enaniyet gibi tehlikeli marazların pençesine düşerek, Nur dairesinin haricine düşmek gibi tehlikelerle karşı karşıya gelebilir.