Düşünebiliyor musunuz neden, niçin yeryüzünün en geri kalmış ve en fakir ülkeleri İslâm ülkeleri olsun?
Neden dünyada en sıkıntılı, en problemli, en huzursuz ülkeler İslâm diyarları olsun? Bu mübarek beldeler niçin hep kavga, hep savaş alanları oluyor? Hiç düşündük mü, neden gayr-ı müslim ülkeler kavgasız gürültüsüz bir şekilde refah içinde hayatlarını sürdürürken, neden İslâm beldelerindeki sonu gelmeyen kavgalar, sürtüşmeler, ihtilâflar bitmiyor? Bir bardak suya, bir dilim ekmeğe muhtaç buradaki insanların yürek yakıcı ıztırapları neden hiç eksilmiyor?
Ellerinde Kur’ân gibi çağlara ışık tutan bir projoksiyon; Peygamber-i zişan (asm) gibi yol gösterici, şaşmaz bir rehber bulunan ehl-i dinin düçar kaldıkları bu acıklı durumları ne ile izah edilebiliriz? Maruz kaldıkları bu musîbet ve felâketlerin elbette bazı sebepleri olmalı? Giriftar oldukları bu yoksullukların, bu perişaniyetlerin bir sebebi olmalı. Bu insanlar hangi hata ve kusurlarla kadere fetva verdiriyorlar acaba?
Cenab-ı Allah durup duruken hiçbir şekilde kuluna haksızlık etmez. Durup dururken musîbet ve belâları vermez. Musîbet ve felâketler günah, hata ve kusurların neticesidir. Bir yönü ile Yüce Allah insanları terbiye etmek için kuluna musîbet ve belâları verir. Ne zaman ki insanlar hata ve kusurlarının farkına varır, tövbe ve nedametle Allah’a (cc) yönelirse maruz kaldığı zorluklardan, belâlardan kurtulur.
Evet kısaca İslâm coğrafyasında yaşayan ehl-i dinin kahir ekseriyeti Kelâm-ı Ezelinin tavsiye, emir ve yasaklarına, Peygamberimizin (asm) tavsiye ve mesajlarına kulaklarını tıkadılar, gözlerini yumdular. Vahyin “oku” emrini görmezden geldiler. Okumadılar veya okuduklarıyla amel etmediler. Bu gaflet hali beraberinde gabaveti, cehaleti getirdi. Böyle bir toplumdan Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına göre bir yaşantı beklenir mi? Ve bu insanlar Kur’ân’ın ön gördüğü, Peygamberimizin (asm) tavsiyeleri istikametinde bir ibadet ve taat şekli beklenir mi? Ve işte bu çeşit Müslümanların haline şahit olan Yusuf İslam’ın; “Ben önce Kur’ânı okuyup öğrenmeseydim; Müslümanların bu yaşantılarını görseydim Müslüman olmazdım” manidar ifadeleri ne kadar da doğru ve yerinde bir tesbit.
Ve haliyle bu ehl-i din açısından bu acı tablodan bu güne kadar hep fırsat bekleyen insan kılığındaki Asya münafıkları ve Avrupa kâfirleri istifade ettiler ve etmeye devam ediyorlar.
Düşünün ki kendini âlem-i İslâmın lideri diye lanse eden Türkiye’nin de dahil olduğu hemen bütün İslâm ülkelerinin hemen hepsi de ”tek adam” rejimi denilen ve demokrasilerde yeri olmayan ucube bir sistem ile idare ediliyor. Şûrânın olmadığı, meclisin olmadığı tek adamın beyanlarının geçerli olduğu bir ülkede haktan hukuktan, adaletten, kalkınmadan, refahtan bahsedilebilinir mi?
Ve işte ABD’deki Geoerge Washinton Üniversitesi’nden iki Müslüman akademisyenin içinde Müslüman ülkelerinin de bulunduğu 153 ülkeyi kapsayan İslâmîlik endeksinin sonuçları: Türkiye insan haklarında 100. Ekonomide 70. uluslar arası ilişkilerde 148. sırada yer alıyor. İlk 50’de 45. sırada Müslüman ülkeleri olarak, Birleşik Arap Emirlikleri, Arnavutluk 46. Malezya 47. Katar 48. Bosna Hersek 60. sonrasında da Umman, Endonezya, Kuveyt, Bahreyn ve Ürdün yer alıyor. Evet maalesef Müslüman ülkeler açısından acı, fakat gerçek tablo böyle.