Sözlükte “tarlayı yarmak yahut sürüp ürün almak, kurtuluşa ermek” anlamına gelen felâh, terim olarak “benimsenen inanç ve yapılan amel sonunda dünyada ve ahirette kurtuluşa ulaşmak” demektir. Dil âlimlerine göre felâhın birisi dünyaya, diğeri ahirette bakan iki boyutu vardır. Dünyaya bakan boyutu ile felâh, mü’minin dünya hayatında huzur, varlık, güven ve mutluluk içinde yaşaması, ahirete bakan boyutu itibariyle ise Cennette ebedî saadete ulaşmasıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’de türevleriyle birlikte yetmişten fazla âyette geçen felâh mü’minlerin imanlarının ve salih amellerinin bir sonucu olarak ortaya konulmaktadır. Mü’minûn Sûresi’nde “mü’minler felâha yani kurtuluşa ermişlerdir” denildikten sonra, onların “namazlarını huşu içinde kılan kimseler oldukları, boş sözlerden kaçındıkları, zekâtlarını verdikleri, iffetlerine dikkat ettikleri, emanetlere ve verdikleri sözlere riayet ettikleri, namazlarını edada devamlılık sergiledikleri belirtilmektedir (Mü’minûn 23/1-9). Başka bazı âyetlerde de, meselâ “mal ve canlarıyla cihad edenlerin felâha ulaşacağı (Tevbe 9/88), “Zalimlerin kurtuluşa eremeyeceği” (En’am 6/21), “Kurtuluşa ermek için içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları gibi şeylerden kaçınmak gerektiği” (Maide 5/91) ifade olunmaktadır.
Felâh kelimesinin geçtiği âyetler bütün halinde incelendiğinde, insanın hem bu dünyada hem de ahirette ancak Allah’a ve diğer iman esaslarına inandığı, sonra da imanın gerektirdiği amelleri hayata geçirdiğinde huzur ve mutluluğa erişebileceği anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle iman olmaksızın “huzur ve kurtuluşa” ulaşılamayacağı gibi amel yani ibadet olmaksızın da huzur ve kurtuluşa ulaşmak mümkün olmamaktadır. Bundan dolayıdır ki meselâ ezanda mü’minler namaza çağrılırken “hayye ale’l-felâh” denilerek namazın kurtuluş vesilesi olduğuna dikkat çekilmektedir.