"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İman nuru ve namaz

Hüseyin Şahinoğlu
19 Mayıs 2019, Pazar 00:08
İMANIN MAHİYETİ

Varlıklara baktığımızda, bize Yaratıcısının izlerini, özelliklerini gösteren “iman nûru gözlüğümüz” zaman zaman tozlanabiliyor.

Cam ve çerçevesinde türlü lekeler oluşabiliyor. Ya da burnumuzun üzerinden biraz aşağı kayarak fonksiyonunu yapmaktan uzak kalabiliyor. Böyle durumlarda kirlenen camlarının temizlenmesine veya aşağıya kayan çerçevesinin tekrar yerine konulması gerekiyor.

İşte namaz, bir yönüyle bunu sağlıyor. İman gözlüğümüzü tertemiz kauçuğuyla silerek yeniden pırıl pırıl yapıyor. Bütün kirleri ve lekeleri yok ediyor. Çerçeveyi yeniden bulunması gereken yere yerleştiriyor. Böylece yeniden varlıklara baktığımızda varlıkların arkasındaki tevhid nûrunu daha net, daha berrak, daha aydınlık görmeye başlıyoruz.

Bu arınma, temizlenme ve manen kendimize gelme ameliyesi içinde namazdan ayrıldığımızda “ubudiyetimiz” devam ediyor. Rabbimizle birlikte olmayı sürdürüyoruz. Bir süre sonra tam gaflet yakamıza yapışacakken, tam gözlüğümüz yavaş yavaş bulanıklığa yüz tutmuşken yeni bir namaz vakti geliyor. Namaz için abdest almaya niyetleniyoruz. Abdest organlarımıza su verip yıkarken iman gözümüze ve gözlüğümüzü temizleyip fer veriyoruz. Fiilen ve fiziken bütün dünya meşguliyetlerini bir kenara bırakıp Rabbin huzuruna durduğumuzda, Fatiha ile birlikte O’nu âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahim, din gününün sahibi olarak anmaya başlıyoruz. O’nun uluhiyeti, rububiyeti, rahmaniyet ve rahimiyeti –iman seviyemize göre- bizi kemâlatın en yüksek ufuklarına yükseltiyor. O’nunla bizim aramızdaki, O’nunla eşya arasındaki perdeler birer birer kalkıyor, -yine seviyemize ve takatimize göre- adeta O’nu görüyor, O’nunla oluyor, O’na hamd ve tesbihimizi sunuyor, böylece içimiz nûrla doluyor…

Söylediğimiz “Allahüekber”ler bizi O’nun sonsuz azameti ve yüceliğini hatırlamaya sevk ediyor. Bizim, bize bakan boyutuyla günahlarımızdan başka hiçbir şeyimizin olmadığını anlıyoruz. Bizi yaratan O, bizi yaşatan O, bizi türlü nimetleriyle donatan O, bize güneşi sunan O, bize dünyayı beşik kılan O, bize Kur’ân’ı gönderen O, bize “ışık saçan kandil” olan Muhammed Mustafa’yı (asm) gönderen O, bizi namazla huzuruna çağıran O… diyerek O’na sonsuz teşekkür ediyor, adeta sonsuz bir nûra, sonsuz bir güzelliğe açılıyoruz.

Fatiha ve Kur’ân’dan okuduğumuz âyetlerin nûruyla O’nun nihayetsiz büyüklüğünü düşünmeye başlayınca önce rükua vararak O’nu “sübhânerabbiye’l-azîm” diyerek yâd ediyoruz. Fakat O’nun cemâl ve kemâlinin sınırsız, nihayetsiz olduğunu hatırlamaya çalıştıkça, -deyim yerindeyse- rükû kesmiyor, Allahüekber ile hemen kendimizi toparlıyor, O’nun “her şeyi işiten olduğunu” hatırlayıp yine tekbirle secdeye varıyoruz. 

Secdede O’nu “sübhânerabbiye’l-a’lâ” diyerek en yüce, en âli kelime ve mânâlarla yâd ediyor, kendi varlığımızı, bize bakan yönümüzle, sıfırladıkça O’na daha çok yaklaşıyor, O’nun sonsuz “nûraniyeti”ne daha çok muhatap oluyoruz. 

Rekâtları tamamlayıp sağımıza ve solumuza selâm vererek ibadetten değil, namazdan çıktıktan sonra, yüzde yüzlük oranda şarj edilmiş ışıldak ya da fener gibi, ışığımızın takati ile bağlantılı olarak ibadet hayatımız devam ediyor. Namazın ardından gönlümüzü nûrla dolduran Rabbimize duâ ediyoruz. İşlediğimiz hatalardan özür diliyoruz. İrtikâp ettiğimiz günahlardan bağışlanma talep ediyor, -inşallah- arınıyoruz. Aklanıyoruz, paklanıyoruz.

Böylece namaz bizim için nûr oluyor, başta secde uzuvlarımız olmak üzere bütün hissiyatmız bu nûrdan nasipleniyor. Bir şekilde üzerimize, ya da iman gözlüğümüze sıçramış lekeler yok oluyor. Alnımız nûrlu, kalbimiz aydınlık, gözlüğümüz kusursuz olarak işlerimize devam ediyoruz…

Burada Resul-i Ekrem’in (asm) “namazı nûr” olarak da zikrettiği hadisi şerifi hatırlamak gerekiyor: "Temizlik imanın yarısıdır." “Elhamdülillah” mizânı doldurur. “Sübhânellah ve’l-hamdülillah” yer ile gökler arasını doldurur. Namaz nûrdur. Sadâka burhandır. Sabır ziyâdır. Kur’ân senin ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan çıkar, nefsini (kendini) satar, ya hürriyetine kavuşturur ya da tehlikeye atar” (Müslim, “Tahâret”, 1).

Okunma Sayısı: 2450
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı