"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İman nurunu elde etmede Risale-i Nur metodu

Hüseyin Şahinoğlu
21 Haziran 2019, Cuma
Evet Risale-i Nûr, en başta Allah’a iman olmak üzere bütün iman esaslarını, -ifade edilen usûl çerçevesinde, akıl ve kalbi birleştirerek mükemmel şekilde ortaya koyuyor. İnsanların muhatap olma seviyeleriyle ilgili mülâhazalar bir tarafa, bu eserleri dikkatle ve samimiyetle okuyanlar gerçekten itikada ait hiçbir şüphe ve tereddütlerinin kalmadığını, kalplerinde iman nûrunun pırıl pırıl parladığını –elbette seviyelerine göre- yaşıyorlar, tecrübe ediyorlar, bildiriyorlar.

Dünyaya “insan” olarak gelmiş, daha doğrusu gönderilmiş varlıklar olarak en temel, en esaslı, en hayatî görevimiz bizi bu âleme gönderini, bu âlemi var edeni, bu âlemi hayata elverişli hale getireni tanımak ve O’na iman etmektir. Ancak gerek O’na, gerekse diğer iman esaslarına inanmak “gaybî” bir nitelik taşıyor. Zira bizim bu hayatta O’nu görmemiz mümkün görünmüyor. O, maddeyi var edendir, ancak kendisi madde olmayandır. O, kâinatı var edendir, ancak varlığı kâinat cinsinden olmayandır. O, “varlığı zorunlu olandır” (Vâcibü’l-vücûd), biz varlığı başkasının varlığına bağlı olanız (Mümkinü’l-vücûd). O, zaman ve mekân kayıtlarından münezzeh olandır, biz zaman ve mekân kayıtlarıyla sınırlı durumda olanız. 

Ancak O, bu âlemde gerçekleştirdiği fiiller ile bir bakıma kendisini tanıttırıyor, bildiriyor. Her an sayısız yaratmalarıyla Yaratıcı olduğunu, canlılara rızık vermelerle Rezzak/Rahman olduğunu, sergilediği rahmet eserleri ve kullarına verdiği merhamet duygularıyla Rahim olduğunu gösteriyor… Fakat O’nun varlıkların diliyle yaptığı bu bildirmeleri, bu konuşmaları daha kolay, daha iyi anlamak için O’nun “sözlü/kavlî” rehberliğine de ihtiyaç duyuluyor. İşte O, bu çerçevede gönderdiği vahiyle, yani zamanımızda Kur’ân’la da bu rehberliği yapıyor, konuşuyor, muradını-meramını açıklıyor…

 O’nun kelâm sıfatından gelen bu konuşması bize hem O’nun özelliklerini yani esmasını açıklıyor hem de O’nun mutlak uluhiyetine karşı bizim nasıl mukabele etmemiz gerektiğinin cevabını veriyor. 

Bu suretle O’nun hükümlerini, emirlerini, yasaklarını öğreniyor; O’nun hoşnutluğunu kazanmanın yolları hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Fakat “insan” olarak bunların hayata nasıl geçirileceği, tevhidin nasıl yaşanacağı, O’na nasıl ubudiyetle karşılık verileceği gibi konularda “bizden birinin”, yani bir “insanın” modelliğine ihtiyaç duyuyoruz. Bu noktada O’nun görevlendirip gönderdiği bir şahsiyet olarak Hz. Muhammed (asm) ve sünneti karşımıza çıkıyor. Sünnet tevhidi hayata taşıyan, vahiyle gelen mesajı ete kemiğe büründüren bir “örneklik” sunuyor, bize. 

Ne var ki toplum olarak –türlü sebeplerle- vahyin mesajlarına ve Resul-i Ekrem’in (asm) sünnetlerine ulaşmada büyük güçlükler yaşıyoruz. Ana kaynaklarımızla temas kurmakta zorlanıyoruz. İçinden geçtiğimiz süreçler çerçevesinde çocuklarımız, gençlerimiz iman alanında savruluyor. Başta pozitivizm olmak üzere çeşitli felsefi cereyanların etkisiyle inanç konularında derin şüpheler kaplıyor zihin ve kalp dünyamızı.

İşte bu noktada Allah’ın bir inayeti olarak Risale-i Nûr’un imdadımıza yetiştiğini, yetiştirildiğini görüyoruz. İçinde bulunduğumuz çağı Kur’ân gözlüğüyle çok güzel okuyan Said Nursî bütün mesaisini, kendi ifadesiyle “hakaik-i imaniyeye teksif” ediyor, bu muhteşem eserlerin ortaya çıkması için duâ ediyor ve sonuçta Allah’ın inayeti ile “iman nûru külliyatı” diyebileceğimiz bu çalışmalar vücuda geliyor. 

Said Nûrsî iman nûrunu kazanma ve kazandırma yolunda takip ettiği metodu şöyle açıklıyor: “İman-ı bilgayb cihetinde, sırr-ı vahyin feyziyle, bürhanî ve Kur’anî bir tarzda akıl ve kalbin imtizacıyla, hakkalyakin derecesinde bir kuvvetle zaruret ve bedâhet derecesine gelen bir ilmelyakinle hakaik-i imaniyeyi tasdik etmek. 

Bu yol Risaletü’n-Nûr’un esası, mayası, temeli, ruhu, hakikati olduğunu has talebeleri görüyorlar. 

Başkalar dahi insafla baksa, Risaletü’n-Nûr hakaik-i imaniyeye muhalif olan yolları gayr-ı mümkin ve muhal ve mümteni derecesinde gösterdiğini göreceklerdir”.

Evet Risale-i Nûr, en başta Allah’a iman olmak üzere bütün iman esaslarını, -ifade edilen usûl çerçevesinde, akıl ve kalbi birleştirerek mükemmel şekilde ortaya koyuyor. İnsanların muhatap olma seviyeleriyle ilgili mülâhazalar bir tarafa, bu eserleri dikkatle ve samimiyetle okuyanlar gerçekten itikada ait hiçbir şüphe ve tereddütlerinin kalmadığını, kalplerinde iman nûrunun pırıl pırıl parladığını –elbette seviyelerine göre- yaşıyorlar, tecrübe ediyorlar, bildiriyorlar.

Allah’ı isim ve sıfatlarıyla –görüyormuş- gibi tanımak, Hz. Muhammed’in (asm) Allah’ın (cc) peygamberi olduğunu –yanında imiş gibi- tasdik etmek ya da tasdiklerini tahkim etmek isteyenler bu iman nûru kaynaktan asla müstağni kalmamalılar diyoruz. Bu eserler sadece imanın bu iki ruknünü değil meleklere imanı, kitaplara imanı, peygamberlere imanı, ahirete imanı ve kader-kaza konularına imanı da, -hâlisane okuyanlar için- âdeta ekranda gösteriyormuş gibi beyan ediyor, açıklıyor, diye müşahede ediyoruz.

Okunma Sayısı: 2006
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı