"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tevhide açılan penceremiz: Vicdan

Hüseyin Şahinoğlu
14 Mart 2020, Cumartesi 00:02
İnancı, dünya görüşü ve hayat tarzı ne olursa olsun, ani şekilde ölümle burun buruna gelen insanların, insiyakî olarak “Allah’ım!” diye çığlık attıklarını görmüş, en azından işitmişizdir.

Ölümcül bir kaza sırasında veya depremde yahut büyük bir felâket anında atılan bu çığlığın gerçekte insan fıtratının, başka bir ifadeyle vicdanın haykırışı olduğunda şüphe yoktur!

Aynı haykırışı başka vesilelerle, değişik ton ve biçimlerde de duyarız. Söz gelimi, masum olduğundan emin olduğumuz bir kimsenin haksız bir şekilde, ağır bir cezaya mahkûm edildiğini görünce içimiz parçalanır, “bu kadar da olmaz” deriz. İzlediğimiz haberlerde bile, bir hayvana eziyet edildiğine şahit olunca, içimizden kahrolur, feryat ederiz. Yahut -Allah korusun- bir şekilde çıkarımızı düşünüp yalana baş vurursak, iç dünyamızda bir sesin bizi sürekli olarak rahatsız ettiğini fark ederiz!

İnsan vicdanından bahsediyoruz. Nasıl tanımlanırsa tanımlansın vicdan, içimizde bir sestir. Bu ses irademize dayalı ortaya çıkan ya da öğrenmeye bağlı olarak bilâhare elde ettiğimiz iktisabın sonucu değildir. Yaratılışımıza kodlanmış temel bir özelliğimizdir bu! Hakk’ın sesidir! Farkında olalım veya olmayalım, duyalım veya duymalıyım o, hep “Yaratan”ı seslendirir. O’nu hatırlar, O’nu hatırlatır, O’nu yâd eder, O’na dikkat çeker!

İnsan, vaktiyle yok iken var kılındığını, mutlaka bir Var Edicisi’nin bulunduğunu göz ardı eder, hayatını bu anlayışa dayalı olarak kurup yaşamaya çalışırsa, vicdanı ile arasında kalın duvarlar oluşmaya başlar. Her geçen gün duvarlar kalınlaşır, duvarlar kalınlaştıkça da vicdanının sesi kısılmaya yüz tutar. İnkâr içinde olmak yahut sürekli olarak gaflet içinde bulunmak, en sonunda vicdanın sesinin, özel durumlar hariç, bütünüyle duyulmaz olmasına yol açar! Ölümle yüz yüze gelindiğinde bu duvarlar, karton kulelerin devrilmesi gibi birden çöker, vicdanın belki de son bir narası etrafı çınlatır! İşte birdenbire ölümün nefesi hissedildiğinde atılan “Allah’ım!” çığlıkları tam da budur.

Vicdan, iç dünyamızda Hakk’a açılan ilk iman penceresidir. Bu pencerede Hakk’ın ışıkları yansır. Yani vicdanımız fizikî kalbimiz gibi her an “Allah” diyerek atar! Sürekli Yaratıcısına referans verir! O’nun varlığını, birliğini, re’fetini, keremini, adlini… bildirir, zikreder! Üstad Hazretleri bunu şöyle ifade eder: “Fıtrat ve vicdan akla bir penceredir, tevhidin şuâını neşrederler”. Demek ki vicdan Hakk’ın nefesi olduğu kadar Hakk’ın bir ışığıdır! Bu ışık devamlı parlar. Bu ışık devamlı O’nu ve O’nun marifetini yansıtır!

Biraz daha somutlaştıralım: Bütün bir varlığın yani kâinatın anlamı, yani onu açıklayanı “vahiy hakikatidir” denildiğinde, küçük bir kâinat olan insanda bu hakikatin tekabül ettiği karşılık “vicdan”dır. Vahiy nasıl ki âlemin Yaratıcısını tanıtan ilâhî bir gerçeklik ise vicdan da insan ölçeğinde Yaratıcısını dile getiren, O’nun özelliklerine atıf yapan ilâhî bir gerçekliktir. Bu ilâhî gerçeklik tıpkı vahiy gibi Yaratıcının, meselâ âdil olduğunu, merhametli olduğunu, iyilik sever olduğunu da ilân ve ilâm eder!

Kimsenin görmediği bir yerde masum bir cana kıyan katili, her gün belki her saat azap içinde kıvrandıran, sonunda da kendini rahatlatma adına gelip âdlî mercilere teslim olmasını sağlayan vicdan değil midir? Açlıktan kaburga kemikleri sayılacak hâle gelen Afrikalı çocuklara baktığımızda, içimizde ılık ılık şefkat duygularını akıtan vicdan değil midir? Çevremizde veya komşularımız arasında yaşlı yahut yatalak ana-babasını yüz üstü bırakıp keyfine bakan (!) hayırsız evlâda karşı bizi harekete geçiren vicdan değil midir?

Demek ki vicdanımızda, tevhide ve tevhide ait adalet, merhamet, muhabbet gibi uluhiyetin bizdeki tezahürlerine dair sayısız ışıklar var. O halde iman usûlü olarak “vicdan”ın çok özel bir yeri var. Vicdan bir bakıma, Üstad Hazretleri’nin işaret ettiği gibi bize Rabbimizi tanıttıran “dört büyük küllî burhandan (delil)” birisi. Diğer üç burhan yani kâinat, vahiy ve risalet de çok önemli olmakla beraber, vicdan iç dünyamızda bir “muarrif” olarak hiç ihmal etmememiz gereken bir “tanıtıcı”dır! Öyle anlaşılıyor ki inkâr söz konusu olmasa bile gaflet, ülfet, fısk ve benzeri zaaflar bu “tevhid” penceremiz kapatabiliyor, tevhid ışığını engelleyebiliyor. Diğer bir tabirle birtakım hata ve günahlarımız bu “muarrifin” sesini duymamızı zorlaştırabiliyor, hatta giderek tamamen engelleyebiliyor.

O halde vicdanımızla barışık yaşamak zorundayız. Oradan gelen tevhid şuâlarına karşı duyarlı olmalıyız. Vicdanımızın ilân ettiği tevhid hakikatini Kur’ân-ı Hakîm’den gelen tevhid şuâlarıyla birleştirmeliyiz. Nihayet tevhidi canlı bir Kur’ân olan Resul-i Ekrem’in (asm) Sünneti Seniyyesi etrafında yaşama azim ve gayreti içinde olmalıyız.

Ne mutlu hayatı böyle yaşamaya çalışan bahtiyarlara!

Okunma Sayısı: 1256
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı