Her insanın beş duyu ve organından başka, kendini başkalarından ayıran duygu ve kabiliyetleri vardır.
O, Cenab-ı Hakk’ın doğuştan kendisine verdiği bu özelliklerini hür bir zeminde kullanmak ister. O, kabiliyetlerini müsbet bir şekilde geliştirirse iyi bir kişiliğe, menfi bir tarzda işletirse kötü bir kişiliğe sahip olur.
İnsan, duygu ve kabiliyetlerini Peygamber Efendimizin (asm) yaşadığı İslâm’ın Asr-ı Saadet döneminde olduğu gibi, doğru ve sağlam bir inancın kurallarıyla hür bir zeminde terbiye ederse kişiliği mükemmel olur, hem kendine hem de başkalarına faydalı bir fert olur. Ne yazık ki Asr-ı Saadet modeli, günümüz Müslüman ülkeleri tarafından uygulanmamaktadır.
Günümüzde genel olarak öne çıkan iki çeşit yönetim şekli vardır: Biri demokrasi, diğeri istibdat rejimleri.
Demokrasi ile istibdadın insan kişiliğine olan etkileri çok farklıdır. Biri; insan kişiliğinin müsbet yönde gelişip tekâmül etmesine; hem kendisine, hem de topluma faydalı bir fert olmasına yardım ederken, diğeri baskı ve tahakkümle insanları sindirerek kişiliklerinin inkişafına engel olmaktadır.
KİŞİLİK DEMOKRASİ ZEMİNİNDE GELİŞİR
Birinci sınıf bir demokrasinin uygulandığı Batı ülkelerinde yaşayan insanlar –istisnalar hariç– kabiliyetlerini inkişaf ettirme imkânı bulurlar. Oralarda sistem ve yöneticiler onlara bu iş için yardım ederler.
Demokratik, hür ülkelerin ilim, sanayi ve teknolojide ilerlemeleri, dünyada kalkınma ve refah endeksinin ön sıralarında yer almalarının önemli bir sebebi bu olsa gerektir.
Diğer taraftan bu ülkelerde yaşayan insanlar; yalan, hile, aldatma, sahtekârlık, rüşvet, iltimas, zulüm gibi olumsuz işlere karşı duyarlı olurlar. Onlar, bu olumsuz işleri kim yaparsa yapsın, ona karşı fert veya grup olarak tavır alıp demokratik tepkilerini ortaya koymaktan çekinmezler, yanlış işler yapan idarecilerden hesap sorarlar ve onları bir daha iktidara getirmezler.
İSTİBDAT KİŞİLİĞİ ETKİSİZ HALE GETİRİR
İslâm ülkelerinin içinde bulunduğu tek kişi veya zümre hâkimiyetine dayanan, bir kısmı şeklen demokratik görünen istibdat rejimlerinde, insan kişiliklerinin gelişmesine imkân ve fırsat verilmez.
Bu ülkelerin, -istisnalar hariç- sanayi ve teknolojide geri kalmaları, dünyada insan hak ve hürriyetler ve refah standardında alt sıralarda yer almalarının önemli bir sebebi budur.
İstibdat rejimleri, aklını ve kabiliyetini kullanan ve ülkelerini kalkındıran insanlar yerine, kendilerine ve rejimlerine körü körüne bağlı, her sözlerini kabul edip alkışlayan, onların hatalarını tenkit etmeyen fertlerin olmasını ister.
Ülkemizde olduğu gibi müstebit idarecilerin, devlet imkânlarını ve medyayı kullanarak yaptıkları mübalâğalı propagandalara inanan toplumun önemli bir kesimi, adeta efsunlanmış gibi inanç ve düşüncelerine ters düşen, onların fahiş hatalarını ya görmezden gelen veya onları savunan yandaş kesim haline gelir.
Yandaş kesim, hâkim siyasîlerin gözüyle olaylara bakmaya başlar. Siyasetin dost gösterdiğini dost, düşman gösterdiğini düşman görür ve ona hücum ederler, siyaseten kendileri gibi düşünmeyenlere, akrabaları da olsa onlara olumsuz bir tavır takınırlar.
Arkalarına böyle bir kitlenin kayıtsız şartsız desteğini alan idareciler, gurura kapılarak fahiş hatalar ve zulümler yapmaya devam ederler, ülkelerini kamplaştırarak krize sokarlar, hem kendilerini hem de ülkelerini helâk ederler.
Çare: İstibdat cehaletten beslenir. Cehaletin marifet (ilim) ve imanî cesaretle tedavi edilmesi halinde istibdat, yaşama alanı bulamaz.
Toplumun çoğu, müstebit yönetimlerden yüz çevirip kişiliklerinin gelişmesine, hak ve hürriyetlerine meydan açan demokrasi talebinde ısrar etmeleri ve Demokrat olan siyasî güçleri iktidara taşımaları lâzımdır.
Aksi halde ülke ve toplum olarak istibdadın zalimane baskısı altında yaşamaya, kabiliyetlerimizi, enerji ve zamanlarımızı heba etmeye devam ederiz.