Her insanın kendine has kabiliyet, hedef, arzu ve emelleri vardır.
İnsan hedef ve gayesini gerçekleştirmek için Cenab-ı Hakk’ın doğuştan kendisine verdiği istidat ve kabiliyetlerini kullanmak ister. İşte insanın bu özellikleri onun kişiliğini oluşturur.
Demokrasi ile istibdadın insan kişiliğine olan etkileri çok farklıdır. Biri, insan kişiliğinin müsbet yönde gelişip tekâmül etmesine; hem kendisine, hem de topluma faydalı bir fert olmasına yardım ederken, diğeri baskı ve tahakkümle insanları sindirerek kişiliklerinin inkişafına engel olmaktadır.
KİŞİLİK DEMOKRASİ ZEMİNİNDE GELİŞİR
Birinci sınıf bir demokrasinin uygulandığı Batı ülkelerinde yaşayan insanlar–istisnalar hariç–hedef ve gayelerini tahakkuk ettirmek için kabiliyetlerini inkişaf ettirme imkânı bulurlar. Oralarda yöneticiler onlara bu iş için yardım ederler.
Demokratik, hür ülkelerin ilim, sanayi ve teknolojide ilerlemeleri, dünyada kalkınma ve refah endeksinin ön sıralarında yer almalarının önemli bir sebebi bu olsa gerektir.
Diğer taraftan yaratılışı itibarıyla doğruya doğru, yanlışa yanlış deme fıtratında olan ve demokratik ülkelerde yaşayan insanlar; yalan, hile, aldatma, sahtekârlık, rüşvet, iltimas, zulüm gibi olumsuz işlere karşı duyarlı olurlar. Bu olumsuz işleri kim yaparsa yapsın, onlara karşı tavır alıp demokratik tepkilerini ortaya koymaktan çekinmezler, yanlış işler yapan idarecilerden hesap sorarlar.
İSTİBDAT KİŞİLİĞİ ETKİSİZ HALE GETİRİR
Tek kişi veya zümre hâkimiyetine dayanan istibdat yönetimlerinde, insan kişiliklerinin gelişmesine imkân ve fırsat verilmez.
Otoriter, müstebit ülkelerin-istisnalar hariç-ilim, sanayi ve teknolojide geri kalmaları, dünyada insan hak ve hürriyetler ve refah standardında alt sıralarda yer almalarının önemli bir sebebi budur.
İstibdat rejimleri, aklını ve kabiliyetini kullanan insanlar yerine, kendilerine ve rejimlerine körü körüne bağlı, her sözlerini kabul edip alkışlayan, onların hatalarını tenkit etmeyen fertlerin olmasını ister.
Müstebitlerin devlet imkânlarını ve medyayı kullanarak yaptıkları mübalâğalı propagandalara inanan toplumun önemli bir kesimi, adeta efsunlanmış gibi inanç ve düşüncelerine ters düşen onların fahiş hatalarını ya görmezden gelen veya onları savunan yandaş kesim haline gelir.
Yandaş kesim, hâkim siyasîlerin gözüyle olaylara bakmaya başlar. Siyasetin dost gösterdiğini dost, düşman gösterdiğini düşman görür ve ona hücum ederler, siyaseten kendileri gibi düşünmeyenlere, akrabaları da olsa onlara olumsuz bir tavır takınırlar.
Arkalarına böyle bir kitlenin kayıtsız şartsız desteğini alan idareciler, gurura kapılarak fahiş hatalar ve zulümler yapmaya devam ederler, ülkelerini kamplaştırarak krize sokarlar.
Çare: İstibdat cehaletten beslenir. Cehaletin marifet (ilim) ve imanî cesaretle tedavi edilmesi halinde istibdat, yaşama alanı bulamaz.
Toplumun çoğu, müstebit yönetimlerden yüz çevirip kişiliklerinin, istidat ve kabiliyetlerin gelişmesine, hak ve hürriyetlerine meydan açan demokrasi talebinde ısrar etmeleri ve Demokrat olan siyasî güçleri iktidara taşımaları lâzımdır.
Aksi halde ülke ve toplum olarak istibdadın zalimane baskısı altında yaşamaya, kabiliyetlerimizi, enerji ve zamanlarımızı heba etmeye devam ederiz.