İnsanın nefis, gazap, şehvet gibi manevî duygu ve lâtifeleri, şeytanın vesveselerine alıcı-verici durumundadır. Onun için iradesi zayıf olan insanlar, şeytanın tuzağına kolay kapılarak günahlara dalarlar, istikametten ayrılıp perişan olurlar. Bu sebeple Cenab-ı Hak, Kur’ân’da sık sık insanları ikaz ederek şeytanın vesvesesine karşı uyanık olmaya dâvet eder.
Aslında şeytanların fiil, icat ve yaratmada hiç payları yoktur. İnsanları zorla saptırmaya muktedir değiller. 1 Ancak fikir ve düşünceyle vesvese verebilirler. Kalpteki lümme-i şeytaniye bölümüne yıkmak, bozmak, inkâr etmek gibi kötü düşünceleri, ibadet, duâ, hayırlı amel gibi olumlu işlerden vazgeçme gibi fikirleri telkin ederler.
Kur’ân’da, şeytanın vesvesesi ile helâk olan insanlar, haşirde şeytanı şahıs olarak görecekleri ve ona niçin kendilerini saptırdığını soracakları, o da onlara, kendilerine sadece fikir ve tavsiyede bulunduğunu, onları zorla saptırmaya muktedir olmadığını, kendi kendilerini kınamalarını söyleyip oradan kaçacağı ifade edilmiştir. 2
Akıllı bir Mü’min, şeytanın telkinlerine iradesiyle karşı koyar, imanını kuvvetlendirip salih amel yaparak onun şerrinden korunur.
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 155.
2- İbrahim Sûresi, 22.