Türkiye’nin dış dünyadaki imajının en iyi olduğu dönemler, Adnan Menderes ile Süleyman Demirel’in başında bulunduğu Demokrat iktidarlar zamanıdır.
O süreçlerde ülkemiz, izlenen sağduyulu, akılcı, demokratça politikalar sebebiyle, başta İslâm dünyası olmak üzere uluslar arası toplum nezdinde saygın, hatırı sayılır, sözü dinlenen ve kendisine gıpta ile bakılan bir devlet idi.
DEMOKRAT İDARELER TÜRKİYENİN İMAJINI DÜZELTTİ
O zamanlar Türkiye, demokrasi, insan hak ve hürriyetleri, fikir ve düşünce hürriyetleri alanında dünyanın parlayan bir yıldızı idi. Buna paralel olarak toplumun huzuru ve refah düzeyi şimdikinden çok iyi bir durumdaydı.
Ülkelerinde antidemokratik rejimlerin baskısı altında inleyen Müslüman halkları, maruz kaldıkları zulümden kurtulup demokrasi ve hürriyetlerine ulaşma yolunda Türkiye’nin yardımını umuyorlardı. İdarecilerimiz, İslâm devletlerini bir bütün olarak kucaklamış, aralarındaki ihtilâflarda müdahaleci değil, gerektiğinde arabulucu olmuşlardı.
Türkiye’nin Demokrasi ile yönetilmesini hazmedemeyen fesat şebekeleri ve derin odaklar, 2000’lerin başında değişik ayak oyunlarıyla halkı şaşırtıp, gerçek demokrat güçleri saf dışı bırakmalarından, yerlerine onlarla rahatlıkla çalışabilecekleri demokrat olmayan siyasîlerin önünü açarak iktidara taşımalarından sonra, Türkiye’nin iki yakası bir araya gelmedi.
DEMOKRATLAR GİDİNCE ÜLKENİN DENGELERİ BOZULDU
Bu süreçte ülkemizin iç dengeleri bozulduğu gibi dış dünya, özellikle İslâm Âlemi ile olan ilişkileri ters gitmeye başladı. Türkiye adına dünya devletlerine, bir kısım Arap liderlerine yapılan ve diplomasî nezaketine uymayan meydan okumalar, dışarıda ülkemiz aleyhine bir havanın oluşmasına yol açmıştır.
Uluslar arası güçlerin Ortadoğu’da tutuşturdukları “Arap baharı” fitne ateşine, Türkiye’nin müdahil olmayarak tarafsız kalmasının iyi olacağı, bilhassa Suriye bataklığından uzak durmasının gerektiği yönünde yapılan iyi niyetli uyarılar dikkate alınmadı.
ABD’nin teşvikiyle Suriye’de rejim muhaliflerine taraf olmanın bedelini çok ağır bir biçimde ödemek zorunda kaldık. Dört milyon Suriyeli mülteci, çatışmalardan kaçarak ülkemize giriş yaptı. Bu mülteciler hiçbir nizam intizama tabi olmadan gelişigüzel bir şekilde büyük şehirlere dağılarak ağır şartlarda hayatlarını sürdürmektedirler ve yurtlarına geri gitmeyi düşünmüyorlar. Bunların yol açtığı sıkıntılar, toplum hayatının huzurunu kaçırdı. Vatandaşlar bu yüzden yönetime çok kızgınlar.
DIŞ DÜNYA DEMOKRAT BİR TÜRKİYE İSTER
Günümüzde dış dünyada, demokrasi ve hukukun askıya alındığı, insan hak ve hürriyetlerinin çiğnendiği, basının susturulduğu, siyasîleştirilen yargı sopasıyla muhaliflerin sudan bahanelerle tutuklandığı bir Türkiye imajı vardır. Bu imaj, ülkemizin hür dünya ve İslâm Âlemi ile siyasî ve ekonomik ilişkilerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Hülâsa: Türkiye, Osmanlı mirasını devralan büyük ve köklü bir devlettir, hâlihazırdaki tabloyu hak etmemektedir. Eski saygınlığına tekrar kavuşması için Demokrasi ve hukuk rayına geri dönmesi lâzımdır.
Uluslar arası camia, istibdat, baskı ve ideoloji ile yönetilen bir Türkiye’ye değil, gerçek demokrat, hürriyetçi, medeni ve müreffeh bir Türkiye’ye itibar eder. Mevcut Antidemokratik durumun sürdürülmesi ne hâlihazırdaki yöneticilerin, ne de halkın hayrına değildir.